top of page

BEYAZ GECELERDE Ä°BRAHÃŽMCE

 

Gıri bulutların göğün ve yerin yüzünü kapadığı, koyu pastelimsî renklerin günün bütün havasına ve görüntüsüne sindiÄŸi bir sonbahar mevsimi günüydü. Serindi hava, yumuÅŸatıcıydı ayrıca. Sert, ciddi ve dertli bir erkeÄŸin yüz hatları kadar belirgindi hüznün gözleri. DoÄŸanın hüzün günüydü sanki o gün, doÄŸa lisanınca hüznü resmetmiÅŸti her ayrıntısına. Durgun, dalgın, dingin, belirsiz, sıkıntılı ve düşünceli bir simanın tüm karmaşık ifadesi görülebilirdi doÄŸanın kendisinde. Toprağın, taşın, bitkilerin, hayvanların, bulutların, yaÄŸmurun bir duygudan, bir ruhtan yoksun olmadığının sezildiÄŸi anlardan bir andı o an. 

Yeryüzü kimin ruhunu yaÅŸatırdı kendinde. Kimin hislerini ve ruh halini yansıtırdı ruha. DoÄŸanın bu müzmin, dertli ve kederli dili çözülmeye deÄŸerdi. Çözümüyse en az dert ve keder kadar güçlüklerle çevriliydi. 

SessizliÄŸin sesiydi duyduÄŸum. Hüznün derin sessizliÄŸi içindeydi belki de her ÅŸey ve her yer. Çevremde insan namına hiç kimsenin bulunmadığı bir yerdeydim. DoÄŸanın hüzünlü görüntüsü müydü insanları doÄŸadan uzaklaÅŸtıran, insan varlığını doÄŸasından uzak tutan kapalı alanlara kapatan neden, bilemezdim. 

Göğsümde sabitleÅŸtirdiÄŸim kalın kitaplarla, kavun içi rengin tüm solukluÄŸunu yansıtan bir fakülte binasının sayısız merdiven basamağını adımladım koÅŸarcasına, telaÅŸla ve hızla. Uykunun tatlılığından kendini alamamış ve uykuculuÄŸu nedeniyle dersine gecikmiÅŸ bir talebenin heyecanlı tavırları içinde ve çocukça binanın büyük kapısı önünde dağılan kitaplarımı düzenlemeye ve soluklanmaya çalışıyordum acûlâne. Kızaran yanaklarımın pembeliÄŸi, burnumun ucundaki pembeliÄŸe karışmış gibiydi. Hava soÄŸuk deÄŸildi, üşümüşüm yine de havamın soÄŸukluÄŸu içinde. Kapısı önünde durduÄŸum büyük binanın içini adımlamak üzereydim ki istem dışı bir güdüyle başım, binanın sol kısmındaki yola yöneldi bir anda. 

Bir iki saniye içinde bakışlarıma isabet eden erkeÄŸin yalnızca yüz görüntüsü hayretler içinde bırakmıştı beni, farklı bir âlemin sınırları dahilinde buldum kendimi ansızın, her ÅŸeyin ağır çekim modunda olduÄŸu bir düş âlemindeydim düşümde. ‘’ Ä°nanılmaz, o ‘’ sözleri döküldü dudaklarımdan fısıltı halinde ve yere serildi kitaplarım. 

Merdiven basamakları üzerine saçılan ders kitaplarımı göremeden ve kaldırma gereÄŸi duyamadan, bu defa önceki koÅŸuÅŸturmadan daha büyük bir hızla ve çeviklikle merdiven basamaklarını aÅŸağı doÄŸru adımladım uçarcasına. Gözden kaybetme endiÅŸesiyle toprak yola revan oldum ardından, sırtının bana dönük olduÄŸunu gördüğüm erkeÄŸin ardında yürüyordum yavaşça, sessizce. Aldığım ve verdiÄŸim nefesin dahi duymuyordum sesini. SessizliÄŸin sesiydi duyduÄŸum. Bir dedektif edası içinde takip ediyordum hayaletimsî adımlarla önümde ilerleyen erkeÄŸi. 

Toprak yolda yürüyenlerin biri bendim, diÄŸeri o. Simsiyah takım bir elbise içindeydi Ä°brahim. Yaka düğmesi iliklenmemiÅŸ kıravatsız bir gömleÄŸin göz kamaÅŸtırıcıydı beyazlığı. Uzunca siyah saçlarına ve kısa siyah sakalına uyum saÄŸlayan giyimiyle, elinde kıyafeti kadar siyah dikdörtgen deri bir bavulla ve omuzunda bu kadar siyah rengin içinde bir anda ayırdedilebilen sportif kırmızı bir sırt çantasıyla boynu hafif eÄŸik, bakışları yere çakılı, ilerliyordu dalgınlıkla ve ilgisizlikle. Koyu pembenin ve siyahın rengiydi benim kıyafetlerimdeki hâkim renkler. 

Karşımda ilerleyen erkekle aramdaki mesafeyi azaltma adına biraz daha yakınlaÅŸtım ona. Yürüme biçiminde gözle görülür her hangi bir deÄŸiÅŸimin gerçekleÅŸmediÄŸini gördüm ve biraz daha yaklaÅŸtım kendisine. O kadar yakınlaÅŸtım ki ona, omuzum omuzuna deÄŸmek üzereydi yanında yürürken. Bu kadar yakınındaydım ve yanında yürüdüğümün olamıyordu farkında. 
Başımı yüzüne yöneltmeden, kendisine baktığımı kendisine hissettirmeden gözlerimin ucuyla devrilen gözkapaklarına baktım ilgiyle. Varlığımın farkında değildi, olacağa da hiç benzemiyordu. Yanında görünmezlik kisvesine bürünmüş hissediyordum kendimi. Onun dalgın, mahzun ve düşünceli haline büründüm onu bu kadar dalgın ve ilgisiz görünce ve aynı ruh hali içinde ilerledim onunla tozlu ve ıssız yolda. Derin bir hüznün selâmını aldım hüzünle.

Zihnimde çeÅŸitli sorularla ve düşüncelerle, sinemde bir sızı halindeki küskün hislerle kendisini selâmlayıp selâmlamamanın kararsızlığı içinde ilerledim uzun bir süre. Kararsızlığım, sonunda derin bir sukûnete bıraktı benliÄŸimi, birbirine kenetlenen dudaklarımı kıpırdatamadım. Kilitlendi sanki nutkum. KonuÅŸamadım, konuÅŸma gücü bulamadım kendimde, onun o ilgisizliÄŸi ruhuma sinince. 

Büyük bir kaya parçası üzerinde ucu bucağı görünmeyen bir okyanusun eşiğinde yürüdüğümüz yolun sonlandığını gördüm. Gökyüzü simsiyah örtüsüne bürünmüştü okyanusun yakınına ulaştığımızda. Gecenin karanlığı bütün ürkütücülüğünü okyanusa yansıtıyordu sanki. Petrol yeşilinin, platinin, mavinin ve laciverdin en parlak ve en çıldırtıcı renkleri içindeydi üzerinde bulunduğumuz kayalığa çarpan dalgalar. Okyanusun gizemli görüntüsü ürpertici bir güzelliğin eşiğiydi ayrıca.

Karşıya geçiÅŸi saÄŸlayan tek yer üzerinde bulunduÄŸumuz kayalığın bulunduÄŸu yerdi. BeÅŸ adımlık bir mesafenin ötesindeydi karşı kayalık. Ä°brahim, üzerinde yürümekte olduÄŸu yolun doÄŸal bir uzantısıymış gibi yürüyüşünü sürdürdü suyun içinde. Bende ardından yürüdüğü ÅŸekilde yürüdüm suyun içinde, suyun derinliÄŸi göğüs mesafesindeydi, suyun yürüyüşümüzü zorlaÅŸtırıcı her hangi bir engeliyle karşılaÅŸmamış olmamız, suyun içinden karşı kayanın üstüne ıslanmadan çıkmış olmamız da son derece hayret vericiydi. Bense bu hayret verici durumlara hayret edemeyecek denli zihinsel ve hissel meÅŸguliyetlerle zihnimi ve yüreÄŸimi etkisiz hale getirmiÅŸ bulunuyordum o an. 

Ardından karanlık bir yolun dar geçidinden kötü ve bakımsız bir yola geçtik onunla ve o yol üzerinde yürüdük kısa bir süre. Bir harabe yığınını andıran, bahçesi ayrık ve yabanî otlardan seçilemeyen yıkıntı ve çöküntü halindeki kapısız bir eve ilerledi Ä°brahim, inanılmaz bir kayıtsızlıkla. Evin kapısız kapı giriÅŸinden giriÅŸ yaptığım anda duvarlardaki derin çatlaklar, pencerelerdeki kırık ve çamurumsu camlar, bu büyük sefaleti tamamlayan kirler, pislikler, duvar diplerinde kümelenmiÅŸ çöp ve toprak birikintileri sindi bakışlarıma ilk anda. Ä°brahim, evin karşısındaki kapılı tek odanın içine girdi deÄŸiÅŸmeyen o mütemadî dalgınlığıyla ve devrik bakışlarıyla. Kapının eÅŸiÄŸinde Ä°brahim’i ve böyle bir evde böyle bir odanın bulunuyor olmasını gariplikle seyre dalmıştım. Oda, döşemesiyle, duvar boyasıyla, tek kiÅŸilik yatağıyla, dolaplarıyla, halısıyla, odanın dekorunda kullanılan renkleriyle tam anlamıyla bir genç kızın odasını andırıyordu bana. Odanın büyüleyici, tatlı ve sıcak renklerinin çevremde görmeyi istediÄŸim renklerden oluÅŸmuÅŸ olması da durumun ilginç bulduÄŸum bir baÅŸka kısmıydı. Lilanın, pembenin, morun, eflatunun ve fuÅŸyanın bütün güzelliÄŸi, çekiciliÄŸi ve cazibesi yansıtılmıştı odaya ve odanın dekoruna. Bana düşümde tasarladığım ve dekore ettiÄŸim odayı anımsattı bu oda. Ä°brahim, siyah deri bavulunun içindeki her ÅŸeyi odası olduÄŸunu düşündüğüm bu odaya yerleÅŸtiriyordu itinayla. Odanın güzelliÄŸine, odaya uygun aksesuarlarla, biblolarla güzellik ekliyordu adeta Ä°brahim. Kıyafetlerini yerleÅŸtirmekteydi ardından dolaba ağır hareketlerle. Evin içinde kalınabilir ve yaÅŸanabilir tek odasıydı onun odası.Kapının eÅŸiÄŸindeydim hâlâ. Ve hâlâ bensiz, benim varlığımdan habersizdi Ä°brahîm. 
Bir kullanıcı tarafından yapılması istenenleri yapmaya programlanmış bir bilgisayar sistemiydi sanki yakınımdaki erkeğin o zaman dilimi içindeki sistemi.Kapının eşiğindeydim hâlâ, kapının eşiğinde kendi odasında kendisini gözlemlediğim erkeğin durumu, hali, tavrı ve tutumu içimdeki bütün sevinci çekti ve aldı içimden. Beni kendinden daha mahzun, dalgın, düşünceli ve dargın bıraktı o kapının eşiğinde. İçinde bulunduğum evin duvarlarını yaran çatlaklardan daha büyük ve derin çatlaklarla yarılmıştı sanki sinem. Hüznün türlü türlü rengi ve elvan elvan sesi içimde, yaralı ve kırgın bir dişi aslanın, kaplanın mağrur kederi yüreğimde, sırtımı döndüm sırtımı kendisine dönmeyeceğimi düşündüğüm erkeğe, ve geldiğim yolun iznin sürdüm ezici hislerle. Bütün bağlantıları koparılmış bir insanın en yoğun ilgisizliğiyle ve boş vermişliğiyle ilerledim ve durdum o büyük kara kayalığın üstünde.

Zifiriydi karanlık o kayalığa vardığımda, ÅŸiddetli ve dehÅŸet bir fırtına kopuyordu okyanusta. Dalgalar, üzerinde bulunduÄŸum kayalığa ve bana kusuyordu bütün öfkesini sanki. Kayalığı parçalamak istercesine çarpıyordu dalgalar kayalıklardan bana. Okyanusta kopan fırtına saçlarımı dağıtıyordu sağıma, soluma. Oysa başörtülüydüm yol boyunca, ÅŸimdiyse başörtüsüzlüğümün farkına varamayacak kadar kendimden geçmiÅŸtim, uzaklaÅŸmıştım kendimden. Kayalığın karşı yakasında bir balıkçı haykırarak karşıya geçmem gerektiÄŸini söylemeye çalışıyordu, kıpırdanamıyordum, kıpırdamak istemiyordum büyük yorgunluÄŸumun etkisi içinde. Hüznün bütün ifadeleri ayrı ayrı ziyaret ediyordu yüzümün mekânını ve taÅŸtan bir heykele dönüştürüyordu bu ziyaretler benliÄŸimi. Bir sandal üstünde o kayalık üstünde kalmamı istemeyen bir balıkçı elini uzatmış sesini duyurmaya çalışıyordu bana bağırışlarla. YaÄŸan yaÄŸmurdan sırılsıklamdı balıkçı. YaÄŸan ÅŸiddetli yaÄŸmur damlaları konuÅŸmasını engelliyordu balıkçının. YaÄŸmurun tek damlası ıslatmıyordu oysa beni. Balıkçının o büyük uÄŸraşına yöneldi bakışlarım büyük durgunlukla. Çılgına dönmüşçesine yalvaran sözlerle ve bağırarak konuÅŸan babacan bir insanın sakalı kirli, toplu suretiydi, o balıkçıya dair bakışlarımda kalan tek ve son görüntü. Okyanusun ve gökyüzünün bu hırçın ve asi durumu suyun içinden geçip geçmeme konusunda derin bir kararsızlık içinde bıraktı ruhumu. Bakışlarımı sonu ve sınırı gözlerimin görme yetisinin çok üstündeki okyanusun görüntüsünde ve üstünde bulunduÄŸum kayalığa çarpan, korkunç sesler çıkaran dalgalarda sabitlendi tekrar. Görmüyordum kimseyi, duymuyordum sanki hiç bir ÅŸeyi. 

Ä°rileÅŸen gözlerimin ardında, düşüncelerime aldığım tek kiÅŸiydi o an Ä°brahim… Ä°brahim’di ve Ä°brahim’in o derin ve yoÄŸun dalgınlığıydı düşündüğüm… 
İçimde büyüyen hayret duygusu, bütün duyularımın iÅŸlevselliÄŸini zedelemiÅŸti adeta. YüreÄŸimde derin hüznün ağırlığı içinde, donuk ve mahzun bakışlarla irileÅŸmiÅŸ göz bebeklerimi, okyanusun üzerinde kıpırdamadan durduÄŸum kayalığa çarpan hırçın ve öfkeli dalgalarında, derin düşüncelerin derinliÄŸine bıraktım ruhumu. Ruhumu incelten ve saflaÅŸtıran bir sızının ruhuma yayılmasına seyirciydim o an… YaÅŸamış olduÄŸum bu olaya anlam verememiÅŸ olmanın zihnî aÄŸrısı, yüreÄŸimdeki sızının ellerinden tutmuÅŸ öylece ilerliyordu damarlarımda. 

Hayatımla olan bütün baÄŸlantıların tek tek, tel tel ve tamamen kopmaya baÅŸladığı ve kendi varlığından koparılan varlığım hayatın içinde yutulucağı ve kaybolacağı anda çok uzaklardan ve çok derinlerden geldiÄŸi hissedilen sabah ezanının ilk tekbir sesiyle açtım gözlerimi sabaha. 

Allahuekber, Allahuekber

Allah en büyüktür, Allah en büyüktür

Türkiye ve Suriye sınırının uzağında kalan bir Suriye - Rasılayn camisinin cami müezzinin sesiyle uyandırılmış olma duygusu hem şaşırtıcıydı hem huzur verici… Hayret vericiydi, çünkü Rasılayn camisinin minaresinde okunan bir sabah ezanının beni uykunun o tatlı kollarından ayırması mümkün değildi doğal uyku zamanlarımda. Huzur vericiydi, çünkü rüyanın bütün ağrısını ve sızısını ruhumda hissetmekteydim uyandığım ve yaşadıklarımın bir rüya olduğunu anladığım halde. Üzüntüsünü bütün zerresine yaymış, bütün hücrelerine sindirmiş bir insanın çok derinlerden yükselen içli ve dokunaklı bir ezan sesine duyduğu özel ilginin o mahzun yürek üzerindeki serinletici ve rahatlatıcı etkisi eşsiz derecede önemli…

Hareketsizce sırtüstü uzanmakta olduÄŸum ranzada gördüğüm rüyanın bütün ayrıntılarını hatırlamaya zorladım kendimi ve üzerime yüklenen ağırlığın hafiflemesini bekledim dakikalarca. 

Uyandığım anda en net hatırladıklarımın rüyamdaki çeÅŸitli renklerin keskinliÄŸi ve parlaklığı olması düşündürücüydü. DoÄŸada çok özel bazı iÅŸlemler altındaki madenlerin alevleri üzerinde görülebilen renklere benzer sıra dışı, çekici ve ÅŸaşırtıcı renklerdi rüyama sürülen renkler. 

Ve Ä°brahim’in bir an olsun yukarı kaldırmadığı göz kapakları ardında kalan derin gizemdi düşündürücü bulduÄŸum durum. Bir saniye dahi göz göze gelmedi gözlerim gözleriyle. Bir salise dahi gelemedi. 

Aslında beni fark etmesini, benimle ilgilenmesini istediğim tek erkeğin varlığımın farkına varmamış ve beni görmemiş olmasıydı beni derin düşüncelerin derinliği içinde bırakan asıl neden.

Etkileyici bulduÄŸum bu rüyayı kendisini rüyamda gördüğüm erkeÄŸe de anlattım internetin yazışma sayfasında bir kısım detaylarıyla. O günün akÅŸam zamanı, kendisiyle yazışmaktan büyük bir mutluluk ve doyum aldığım erkekle yazıştığım bir esnada bir yolunu buldum ve kendisiyle yazıştığım son akÅŸamın gecesi rüyamda gördüğümü ifadelendirdim kendisini tedirginlik içinde. 

Tedirgindim, tedirginliğimin özeldi nedeni.

Yazışmakta olduÄŸum erkeÄŸin genç bir bayanın genç bir erkeÄŸi rüyasında görmüş olması durumunun özel anlamlarını sezinler imâlı bakışlarını varlığımın her karesinde hissettim kendisini rüyamda gördüğümü ifadelendirir ifadelendirmez çünkü. 

TedirginliÄŸimin ve içten içe içimde duyduÄŸum o duygu dolması ve boÅŸalması olayının izaha en yakın nedeni bu olmalıydı. 

‘’Gerçekten mi ! ?’’ sorusunun harfleri arasında, hayret, sevinç ve heyecan karışımı bir duygunun izlerini görür gibiydim. Evetledim ardından rüyamda gerçekten kendisini görüp görmediÄŸimle ilgili sorusunu. Rüyamda kendisini nasıl bir durumda gördüğümü sordu serice, ben bana bu soruyu yöneltmiÅŸ bir erkeÄŸe bu rüyayı anlatmamı isteyip istemediÄŸinden emin olup olmadığını sordum onu biraz daha meraklandırma adına. 

Evet, yalnızca merakını kamçılama ve artırma adına sordum bu soruyu kendisine. 

Durgunlaşır gibiydi, ‘’ Yani anlatıp anlatmamakta özgürsünüz ancak rüyanızı anlatmanızı isterdim yine de ‘’ yazısı geniÅŸ bir tebessüm yaymıştı yüzüme. 

Derin ve geniÅŸ bir tebessümün kalıntıları eÅŸliÄŸinde rüyamı anlatmak istediÄŸim için kendilerini rüyamda gördüğümü ilettiÄŸimi belirttim ona. Rüyanın tamamını müdahalesizce okuduÄŸunu tahmin ediyorum. Ne kadar dikkatle ve özenle okuduÄŸunu bilemeyeceÄŸim. Rüyanın yarısını anlattığım esnada rüyanın çok ilginç bir rüya olduÄŸunu söyleyerek rüyanın anlatımını sonlandırdığımı düşündü. Rüyanın tamamının anlatımını tamama erdirdikten sonra rüyanın kendisi için en üzücü yanının fakülte binasına giriÅŸimi engellemiÅŸ olmasının olduÄŸunu ifade etti sevimlice. Derin ve artan bir tebessümün sıcaklığıyla okudum yazışma sayfasındaki bu sözleri. Ardından rüyamdaki söz konusu renkleri bu kadar iyi tasvir edebilmiÅŸ olmamın ilginç olduÄŸunu belirtti. 

Ve son günlerde farklı bir olayla ya da durumla karşılaşıp karşılaÅŸmadığımı sordu bana ilgiyle. 

Bu soruya verebileceÄŸim o uzun yanıtı gizlercesine ‘’ Hayır, sanmıyorum’’ yanıtını verdim esef içinde ve istemsiz. Yazışmanın sonrasıysa derin ve uzun bir sükûnete teslimdi. O derin ve uzun sükûnetin sonrasınıysa anımsamakta dahi zorlanıyorum ÅŸimdi. 

İçimde hâlâ aynı hüzün, aynı dalgın ifade, aynı buruk duruş, aynı mahzun bakış…

Derin ve uzun büyük ve kahredici bir ilgisizliÄŸe terkedilmiÅŸtim yaÅŸadıklarım ardından, rüyamda varlığıma yöneltilmiÅŸ o ilgisizliÄŸe benzer ve yakın ilgisizliklerle terkedilmiÅŸti varlığım… 

Rüyamın yorumunun hayatım üzerindeki karşılığını ve iliÅŸkilerim içindeki yerini anlamaya zorladım kendimi zaman zaman sık aralıklarla, anlayamadım, anlayamamıştım… 

Rüyamın anlamı ve yorumu onunla aramdaki saf ve nezih ilişkinin ve beraberliğin sonlanacağının işaretleriyle kuşatılmıştı beklide…

Bu işaretlerin işaretlediği bu anlamı ve yorumu göremedi yüreğimin gözleri ve sonunda terk edildim derin, büyük, uzun ve sonu gelmez ilgisizliklerin beraberinde…

Zihnimde zihnimi ağrılarla saran düşüncelerle ve sinemde sinemi yaralayan hislerle terk edildiğim anda anladım terk edileceğimi İbrahîmce ve İbrahîmle…
BaÅŸ rol oyunculuÄŸunu ‘’Türkan Åžoray’ın ve Kadir Ä°nanır’ın’’ paylaÅŸtığı ‘’Selvi Boylum Al Yazmalım’’ filiminin unutulmaz repliklerinden bir tanesiydi Asya’nın ‘’ Sevgi neydi, sevgi neydi ‘’ diyerek hüzünle, ıstırapla, acıyla tekrar tekrar, içten içe ve içini yakarak sorduÄŸu o yalın ve mâsum soru… 

Sevgi neydi, neydi sevgi ? ? ?

Sevgi biraz da terk edilmekti beklide…

Terk edilmiÅŸliÄŸin acısına ve sızısına sonuna kadar doymaktı, koyu hüzünlerin parmak uçlarında… 

Sevgilice terkedilmişliğin tüm acısını yüklenebilecek kadar sevgiyle dolu kılmaktı belki de yüreği…

Sevgi neydi, neydi sevgi ? ? ? 

Sevgi neresindeydi terk edilmiÅŸliÄŸin, neresindeydi sevgi ? ? ?

SevdiÄŸini sevdikçe sevdiÄŸinin senden baÅŸkasını sevmesinin önünde sisli ve sessiz bir engel halini almaktı belki de sevgi… 

Sevgi neydi, sevgi neydi, neydi sevgi ? ? ?

Sevgim sevdiğimi sevgiyle yaklaştırır sevgime diyebilmekti belki de sevgi…

Neydi sevgi, sevgi neydi, neydi sevgi ? ? ?

Sevilmediğini ve sevmemesi gerektiğini bildiği halde sevgisini kanlı gözlerine şahit kılabilmekti sevgi…


Sevgi neydi, neydi sevgi, sevgi neydi İbrahîm ? ? ?

Sensizliğinle senin olabilmek miydi sevgi, senin olabilmek için sensizliğe katlanmak mıydı sevginin kendisi…

Neydi sevgi, sevgi neydi İbrahîm ? ? ?


 

bottom of page