top of page
 

Bu mesleğin bir bayanın yaşantısı üzerindeki tehlikeli etkisi göz ardı edilemezdi, kötümserliğin tuhaf suretlere büründüğü hayatın bu karanlık yüzüylede yüz yüzeydi varlığı insanın...kendisini rahatsız etmesi mümkün münasebetsiz insanlara karşı önlemini almış olması sağlıyordu kendisine bu rahatlığı aslında, meslekî güvenliği açısından bir Baredda Z88 kurusıkı silah bulunduruyordu yanında, bir şok cihazı,bir biber gazı ve üç ayrı boyutta üç ayrı bıçak ayrıca... Şok cihazı insanda bayıltma etkisi yaratabiliyor, biber gazıysa gözlerde, solunum yollarında ciddi aksaklıklara neden olabiliyordu bir süre... İnsanların içindeki kötümserliği önleyici bu önlemler bir bakıma kalıcı zararlar vermekten uzak etkiler taşıyordu kendi içinde fakat çantasındaki bıçakları kullanma, bir insanı yaralama düşüncesi korkunçtu, bazı insanların kötümserliğiyse daha da korkunç ve korkutucuydu...

Evine ulaşır ulaşmaz küçük banyosunda aldı soluğu, banyodan çıktığında dirilmiş, tazelenmiş ve yenilenmiş hissediyordu kendisini, telefonunun gelen kutusunu kontrol ederken, gönderdiği iletiye karşılık verilmemiş olduğunu görüyordu, güçlü bir his ona iletisini karşılıksız bırakmış olmasına rağmen o yürüyüş parkına geleceğini telkin ediyordu sevgilisinin. Spor yaparken kullandığı rahat giysilerden birini giydi, bahçesindeki limon ağacından kopardığı üç limonla lezzetli bir limonata hazırladı, kokusuyla, tadıyla, doğallığıyla karşı konulamazdı, çikolatalı, muzlu ve fındıklı yaş pastasını küçük piknik sepetine yerleştirirken sevgilisini bayılttığı o berbat ânı anımsadı, dün geceyi... gelmeyebileceğini de düşündü ve karamsarlaştı... Tüm gün sevgilisiyle geçirdiği o geceyle meşgûldü zihni, inanılmaz derecede yorgunlaşmıştı sinirleri...

Bisikletiyle yürüyüş parkının her tarafında gezindi, sevgilisinin gelmediÄŸini gördü, bisikletini ormanlık alana sürdü sıkıntıyla, yükseltinin son bulduÄŸu noktada ÅŸehrin bütün görüntüsü gözleri önüne serilmiÅŸti, gün batımı bu ÅŸehrin hüznü kadar parlaktı... Derin derin aldığı nefesi tüm hücrelerinde hissetmeye çalışıyordu, güneÅŸin kızılımsı parlaklığı karşısında... Ansızın aÄŸaçların arasında birinin kendisine doÄŸru yürümekte olduÄŸunu düşündüren sesin iÅŸitildiÄŸi yöne yöneldi,  o her an hayranlığını gizleyemediÄŸi iri dalgalı, siyah ve uzun saçlarıyla sevgilisi belirdi gözlerinde, uzadıkça gürleÅŸen saçları sırtının uzunluÄŸuna denkti, insana bir aÄŸacı yerinden sökebileceÄŸi hissi veren iri yapılı görüntüsüyle zıtlaÅŸan çocuksu simasında bu çocuksuluÄŸun erkeksî bir öfkeye bırakmış olduÄŸunu gördü yerini... Bakışlarının sertliÄŸine dayanamadığını hissetti, bakamadı daha uzun gözlerinin içindeki bu derin incinmiÅŸliÄŸe, göz kapaklarını devirdi, soluksuz kalan ruhunun sessiz derinliÄŸini bozmasını istedi bir sözcükle, her hangi bir kelimeyle, sevgilisiyse bütün görkemiyle bu sessizliÄŸin derinliÄŸine bıraktı kendini, adım adım yaklaÅŸtı yanına ve ÅŸehrin gün batımı saatlerindeki bu parlak hüznünü hissetti kendi derinliÄŸinde, öfkesinin içinden alındığını hissederek... Göz göze geldiler yeniden, bu defa uzun uzun bakışmalarını mümkün kılan bu bakışlarda sertliÄŸin, öfkenin azalmış olduÄŸunun ayrımındaydı... Gülümsedi...bir çiçeÄŸin açılırkenki zerafeti, güneÅŸin doÄŸarkenki canlılığıyla aydınlandı ruhları...

Bisikletinin yanındaki şirin piknik sepetini getirdi dikkatlice, ''ikimiz için hazırlamıştım'' dedi mutlulukla gülümserken, sevgilisi içindeki alınganlığın etkisinin tam anlamıyla silinmediğini hissettirmek istercesine baktı kendisine, karşılık vermeden yere serilmiş pike üstüne uzandı boyunca, gökyüzünde tek tük beliren bir iki yıldıza bakarken,

''bir yıldız gibi kayıyorsun hayatımdan, farkında mısın sevgilim''

elindeki porselen tabakta bir sanat eserini andıran pastayı kendisine uzatırken yutkundu, sözleri parçalandı zihninde, kırılan bir camın kırıklıklarına benzedi zihnine saçılan harflerin dağıntısı... Kendisine uzatılan pasta tabağını ve limonata bardağını alırken,  ve limonatasını yudumlarken ruhuna deÄŸen keskin limon ve taze nane kokusuyla ferahladı, Pastasından aldığı tadın lezzetiyse tanımlanamaz bir ÅŸeydi, baÅŸ döndürücü güzellikteydi...Ä°nsanın iç dünyasındaki gizliliÄŸi görünür kılan bu muhteÅŸem tadın etkisiyle konuÅŸamadı bir süre...Hazırladığı her ÅŸeye o kendine has lezzeti kazandıran zarif ellerine baktı uzun uzun...sıradan bir çatalın görüntüsünü güzelleÅŸtiren ellerindeki hayata adamak istedi hayatını...elini uzatmak istedi ellerine, uvuçlarının içinde gezinmek istedi, ince çizgiler çizerken parmak uçlarıyla, parmak uçlarının deÄŸdiÄŸi her noktadan ayrı bir ılık his yayılsın ve dalgalansın istedi teninde... dalga dalga yayılmasını istedi derinliklerine arzunun...

''evlen benimle, sana bu kadar yakınken benden bu kadar uzaklaşıyor olmana dayanamıyorum'' sözlerine sığdırdı bütün çaresizliğini...

Yıldızlaşan bakışlarının ardındaki şeffaflık hafifletiyordu kalbini, soluduğu havada gezinen bir toz zerresinden daha hafif, daha latifti sözleri...

Parmak uçlarını dokundurdu parmak uçlarına, elini sardı eliyle, ellerine kenetlendi ansızın, erkek arkadaşının yanına yaklaştı usul usul kendisinden beklenmedik şekilde...sırtüstü uzanması için hafifçe göğsüne dokundu, itti kendisini elleriyle... erkek arkadaşının hayretle ve heyecanla irileşen gözlerinde sabitlendi bakışları, üzerine uzandı, biraz daha yaklaştı, nefesi nefesine karışıyordu, kalbinin atışları üzerinde hayat buluyordu kalbinin çarpıntısı, burnu burun ucuna değdiğinde kapandı gözleri, derin bir nefesle aldı teninin kokusunu içine, üst dudağını aldı dudakları arasına, üst dudağı arasında sabitlenen dudaklarıyla öptü sevgilisini dudaklarından... yavaşça dudaklarını ayırdı dudaklarından, gözlerini açtı bir düşten uyanırcasına müteessir, sevgilisinin yüzünde ve gözlerinde oluşan o garip ifadeye baktı... bir kadın gibi hissediyordu kendini sevgilisinin bedeni üzerinde... saç diplerinden tırnak uçlarına kadar kadınsıydı hisleri...

Sevgilisinin üzerinden kalkarken alev alevdi teninin ayrı ayrı her yeri... alevlenmişti bedeni... sevgilisini bu şekilde öpebilmiş olmasına inanamadı bir an, kendi içindeki bu kadınsı kendiliğini tanıyamadı,tanımsız bir utangaçlıkla bakındı etrafına, sersemleşmişti, sevgilisi efsunlanmışçasına doğrulurken yerinden o, seri adımlarla ayrılmıştı yanından, seri adımlar bir koşuya dönüşmüştü bir iki dakikanın sonunda, dakikalarca koşmuştu, evine ulaşıncaya dek sürmüştü bu kesintisiz koşu...ardından yatak odasının büyük yatağına attı kendini yüzüstü, elyaf bir peluştan daha yumuşaktı yatağının örtüsü, yumuşaklığına gömüldü narin vücudu, dudaklarına dokundu, sevgilisinin dudaklarının sıcaklığı ve ıslaklığı sinmişti dudaklarına, dimağına... başını döndürüyordu her şey... tuhaf bir boyut kazanmıştı varlığı, kalbinin çarpıntısı sarsıyordu bedenini... fırtınalı bir ânın ürküttüğü gözlerle, genç kızlığının perdesini aralayan izi, dudaklarındaki dudak izini, dalgın, düşünüyordu... daha loş arzuların kaldırıp perdesini, sonsuz düşler içinde uyutmak istedi kendini... arzunun dizleri üzerinde, uzun ahlarla gözkapaklarından yükselen sessizliği dinledi, duruldu, dinlendi, sakinleşti...

'' beni yakacakları ateş ve cehennemim, günahımın ilki ve ilk nedeni sevgilim, ruhumsun, arzumsun, kadınsı yanımsın benim'' sözleriyle kapandı gözleri gecenin gözleri üzerinde...

''ahh,söz edilebilir mi, sevda dünyadayken cehennemden''

Geçen gece yaşananlar düşünüldüğünde, yaşanan son durum ikisi içinde inanılmazdı. Bir yılın geride bırakıldığı beraberliğin hiçbir ânında tensel bir etkileşimde ve temasta bulunulmamıştı çünkü. Arlarındaki mesafenin serinliği ve ılıklığı varlığını kaybetmeyen tek olgusuydu beraberliklerinin. Sevginin özüne uzanamadan yiten, yitirilen sözde sevdaların o harap edici yıkımından uzak tutmaları gerektiğini hissederlerdi benliklerini, senliklerini, biz olma hislerini... Tensel hazları anlamlı ve özel kılan bağlantılar tinsel hazların doygunluğuna ve zenginliğine bağlıydılar onların büyülü dünyasında...

Herşey ve herkes sevişirdi yeryüzünde ve gökyüzünde ve ikisi arasında kalan her yerde ve her şekilde... dünyanın içinde ve dışında hayat esintisinin estiği, esebildiği her zerresi üzerinde sevişmekteydi var kılınmış bütün varlıklar kendi yasalarınca... yokluk varlığa sevdalanır, sevişir yokluluğla, varlıklar gönderirdi dünyaya... bu yüzden var olan her şey sevişme halindeydi kesintisizce hayatın kendiliği içinde...

Yalnız insan, bir haz damlasından yaratıldığına inanılan insan, sevgisiz sevişebilir, sevişmeden sevebilirdi... Hangisi üstündü diğerinden, hangisi hangisinin altındaydı, hangisi hangisinin üstündeydi ya da... üstünlüğünü ve alçaltıcılığını belirlemenin ne olabilirdi ölçütü...

Birbiriyle tutkuyla sevişen, birbirini tutuklu hislerin gölgesi altındayken sevemeyen insanların sevgisizliğinin ürküntüsü sardığında ruhunu insanın, ne kalırdı insanın insanlığından geride... ne kalabilirdi... sevgisinin sevgisizliği belki de, belki sevimsizliği sadece...

Bütün mutlu insanlar birbirine benzerdi, mutsuz insanlarınsa kendine özgüydü mutsuzluğu... mutlu insanlarında kendine özgüydü mutluluğu aslında... mutluluğu ve mutsuzluğu insanların, sözlerin tüm ince anlamıyla benzer olamazdı, ya da benzersiz...

Mutluluğa kendi mutluluğunun özgül ağırlığını aktarmak isteyen genç kızın ruhundan yayılan sevginin rengi derin ve anlaşılmaz görüntüler sergilerdi, keşfedilmenin dayanılmaz hafifliği sardığında kalbini, bir renk paleti üzerindeki renklerin çeşitliliğini andırırdı sevgi yelpazesi...

Sırtını örten siyah ve gür saçlarını görmüştü ilkin oturduğu masanın hemen önündeki masada genç erkeğin. Kafenin oyun parkında oyun oynayan bir iki çocuğun genç erkeğin saçlarıyla ilgilendiğini, etrafında gezindiğini görüyordu elindeki çizgi romanı ilgiyle okurken ve buzlu meyve içeceğini yudumlarken... Çocuklardan birinin sessizce genç erkeğin sandalyesi ardına gizlendiğini ve elindeki küçük makasla saçının bir kısmını kestiğini gördüğünde hayretle irileşmişti göz bebekleri, âni bir refleksle yerinden sıçramış, ve çocuğun koştuğu yöne yönelmişti, çocuk yaptığının görüldüğünün bilincindeymişçesine korkuyla ve telaşla artırıyordu hızını, avuçları arasında sıkıca tuttuğu bir tutam saçı düşürdü ardından, genç kız düşen saçı aldı avuçları arasına düştüğü yerden... ipeksi, iri dalgalı bu gece siyahı saçlara değdiğinde elleri, irkildiğini hissetti, içi ürperdi ışıltılı görüntüsüyle göz kamaştıran bu saçlar avuçları arasındayken... çocuğun görüş alanının ilerisinde gözden kaybolmuş olmasına neredeyse üzüldüğünü hisseder gibi devirdi gözlerini, o çocuğun o nedeni anlaşılmaz davranışının nedenini öğrenmesi gerektiğine inandırmış gibiydi kendini... Avuçları arasındaki saçlara baktı dalgınlıkla, onları atamazdı, atamadı, cebine gizledi özenle... Bu saçları anlamsız ve garip görünse de kafede gördüğü genç erkeğe iade etmeliydi belki de...Kendisine saçlarının küçük bir çocuğun muzip tavrının kurbanı olduğuna dair küçük bir açıklamada bulunabilirdi, müdahale etmeyi istediğini ve bu durumun yaşanmasına engel olamadığı için üzgün olduğunu da belirtebilirdi ayrıca... Saçlarının kesildiğinin ayrımına vardığında ve avuçları arasında saçlarını kendisine uzattığında tepkisinin nasılı üzerinde düşündü bir süre... Saçlarının bakımını ve estetiğini önemsediğini düşündüğü genç erkeğin kafeden ayrılmış olduğunu gördüğünde saçları iade etme fikrinin kendisine yeterince parlak görünmediğini kabûllendi kendi içinde... Simasını dahi anımsayamadığını fark etti ardından, sırtı dönüktü kendisine saatlerce, görememişti yüzünü, kafedeki her hangi birine sorabilirdi genç erkeğin kim olduğunu, kafeye hangi sıklıkla gelen müşterilerinden biri olduğuyla ilgili bilgilendirilmek istediğini de söyleyebilirdi, fakat sormadı ve söylemedi, bunu yapmak istemedi...

'' Afedersiniz, on dakika önce bir arkadaÅŸ gurubuyla ÅŸu sandalyede oturan, uzun saçlı bayın ismini öğrenmek istiyorum, bu konuda yardımınızı alabilir miyim'' sözlerini kullandığında insanların gözlerinde oluÅŸması mümkün o imâlı ve nahoÅŸ bakışların etkisinden uzak tutmak istedi bakışlarını belki de... Cebindeki saçlarla evine döndüğünde hâlâ bu saçlara dokunduÄŸunda irkildiÄŸini hissediyordu... Kitap okurken kullandığı dinlendirici gözlüğün viÅŸne çürüğü kadife kılıfı içine yerleÅŸtirdi saçları incelikle, baÅŸucundaki mini dolaba bıraktı kılıfı ardından... Neden atmak istemediÄŸini anlayamıyordu bu saçları, yalnızca yanında bulunmalarını istediÄŸini hissetti o an, atamadı, atmış olmayı istemedi sadece... Saçlarına hayranlığını gizleyemediÄŸi genç bir erkeÄŸin saçlarının yanında bulunuyor olmasını tuhaf buluyor olsa da bu saçlarda dünyasını aydınlatan bir gizin bulunduÄŸunu hissediyordu... Kendisiyle ikinci kez karşılaÅŸmanın mümkünatı ve imkânsızlığı arasındaki gel git düşünceler, günler, haftalar geçerken her ÅŸeyin üzerinden, azalıyor, zayıflıyordu... 

Birbirleriyle bir hayvanat bahçesinde karşılaştıkları âna dek ayrımını duyumsayamamıştı onunla ilgili ilgisinin kendi içinde kendinden bîhaber devam ettiğinin...

Hayvanat bahçesinin o akıl almaz kafes sistemleri içinde, Asya ve Afrikadaki Eski Dünya maymunları ile Orta ve Güney Amerikadaki Yeni Dünya maymunlarının, gorillerin, babuinlerin, bonoboların, orangutanların, şempazelerin, jibbonların, uistitilerin, maki, ates ve makakların,bu insansı canlı türünün, aile gurupları ve kalabalık sürüler halindeki yaşantısını ilgiliyle ve dikkatle seyrediyordu genç kız...

 Nerdeyse boyları uzunluÄŸundaki kuyruklarını sarılma, kavrama, sallama, tırmanma ve yiyecek toplamada bir üçüncü el gibi kullanmalarını hayretle seyrederken genellikle ekvatoral, tropikal ve sıcak ormanlık bölgelerle, savanalarda, kayalık arazilerde ve bataklıklarda yaÅŸadığını bildiÄŸi bu maymunsuların bir hayvanat bahçesinde yaÅŸayabiliyor olmasını ilginç buldu... Bu kadar evcil ve yabanî hayvanın doÄŸal yaÅŸam ortamındaki yaÅŸam koÅŸullarının, hayvanat bahçelerinde nasıl saÄŸlanabildiÄŸini merak etti...

İnsan genlerinin yüzde kırkını solucanlarla, yüzde atmışını tavuklarla, yüzde seksenini farelerle ve neredeyse yüzde yüzünü maymunlarla paylaştığımızı düşünen insanların maymun dehası ve zekâsı konusundaki düşüncelerini geçiriyordu zihninden o insansı canlıları incelerken... Kafeslerin önündeki uyarı levhasına rağmen onları daha yakından görme duygusuna yenik düştü ve kafesin arasındaki güvenlik engelinin bulunduğu aralıkta durdu, karnının büyüklüğünden dişi olduğunu düşündüğü bir şampazenin acıyla kıvrandığını gördü yerinde, hamile olduğunu ve yavrulamak üzere bulunduğunu hissettiğinde heyecanlandı, bir şempazeyi yavrularken görmenin heyecanı içini içine sığdırmazken kendisine seslenildiğini dahi duymuyor, duyamıyordu.

'' Hanımefendi, hanımefendi, şu yöne alabilir miyiz sizi'' sözleriyle güvenli alana alma çağrısında bulunmaya çalışıyordu kendisini genç veteriner hekim... Genç kız kendisine seslenilen sesin yönüne yöneltemeden bakışlarını ve adeta efunlanmışçasına müteessir bir ruhla

 '' bir ÅŸampazeyi yavrularken seyrediyor olmanın büyüsü ÅŸimdi bozulmasın'' sözlerini büyük bir arzuyla içinden ve hafifçe de dışından mırıldanırken sesin aynı zarif havayla tekrarlandığı yöne çevirdi başını güçlükle. Akustik ve volümü yüksek bu tok sesin ısrarlı tekrarına kayıtsız kalamadı ve bir süre, sonsuzluk kadar uzun süren bir süre baktı o sesin kendisine. Beyaz önlüklü, ince ve iri yapılı, latin amerikalı melez bir kızıl deriliyi andıran esmer bir bayın,

'' O alanda durmamanız gerekirdi, maymunların hışmına ve saldırısına uğradığınız bir hatırayı eklemek istemezsiniz anılarınıza ''

sözleri üzerine

'' Afedersiniz, ilk kez bir şempazeyi yavrularken görmenin heyecanını hissediyorum, tedbirsizliğim tamamen istemsiz '' karşılığını verdi biraz utandığını hissederek, bu tatlımsı utangaçlığı genç kızın, tam porsiyon bir gülümsemeye dönüştü genç erkeğin esmer simasında ve iri siyah gözlerinde...

O alanda daha fazla duramayacağını anlamış olmanın etkisiyle ve o an bir ÅŸempaze üzerinde yoÄŸunlaÅŸmış tüm ilgisinin ansızın yerini kendisini o alandan çıkarmaya çalışan sese ve görüntüye yöneldiÄŸinin bilinciyle yanına yaklaÅŸtığında genç veteriner hekimin, zihninde oluÅŸan her düşünce, bir gülümseyiÅŸin yıkıntısını andırıyordu, gözleri içine düşmüş kırık bir ayna gibi hissediyordu kendini gözlerinin içindeyken gözlerinin içi... Gözlerinden gözlerine akan bakışların karartısından saçlarının karanlık ve aydınlık siyahına kayarken bakışları genç kızın, 

'' saçlarınız... ''

 sözleri düştüler dudaklarının kenarından, küçücük küçücük harfler eÅŸliÄŸinde ve sessizce...  

Söz konusu sözlerin muhatabı genç erkek genç kızın sözlerini duymuş ve anlamış olmanın yanında sözlerin kendisiyle bağlantısını kuramamanın etkisiyle

'' ... efendim ? ''

 karşılığını verdi kendisine. Genç kız genç erkeÄŸin saçları üzerindeki dalgın bakışlardan sıyırarak kendini,

'' ...ııı... saçlarınız... saçlarınızın kesimi... güzel görünüyor... ''

sözlerini kesik kesik ve tutuklu ifade ederken kafede küçük bir çocuk tarafından kesilen genç erkeğin saçları olduğunun farkına vardı kısaltılmış bu siyah saçların... O gün bütün bir sırtına uzanan ve sırtını kapatan gür ve iri dalgalı siyah saçların bugün omuzları üzerinde olması hüzünlü bir hava estirmişçesine aralarında

 '' a evet, saçlarımın kesimi...saçlarımı ilk kez bu kadar kısalttım ve kestirdim, kestirmek zorunda kaldım daha doÄŸrusu ''

sözleriyle karşılık verdi kendisine,genç kız artan ilgisiyle,

 '' nasıl bir nedeni bulunuyordu bu zorunluluÄŸun '' ÅŸeklindeki sorusuna karşılık derinlerden alınmış bir nefesle ve düşünceli bakışlarla,

'' saçlarımın nerede, nasıl ve kim tarafından kesilmiş olduğunu bilmiyor ve merak ediyorum, birinin kötü bir şakası olmalı bu, ya da kötü sert bir tepkisi''

 sözlerini sıraladı karşısında kendisini ilgiyle ve artan dikkatiyle dinleyen genç kıza... Genç kız duyduÄŸu sözlerin düğümünü çözme istemiyle ve sözlerini özenle tartarak,

'' saçlarınızın nerede, nasıl ve kim tarafından kesilmiş olduğunu biliyorum ben aslında, saçlarınızı küçük bir erkek çocuğu kesmişti siz kafede oturmakta olduğunuz bir saatte, o küçük çocuğu saçlarınızı keserken gördüğümde müdahalede bulunmak için gecikmiş olduğumu da farkettim '' sözlerini ifadenin bütün sadeliği ve tane taneliliğiyle dile getirmiş ve susmuştu... Genç erkek uykudan henüz uyanmış bir insanın mahmurluğu ve hayreti içinde sadece

'' bir çocuk mu ! ''

 sözlerini ifadelendirebilmiÅŸti bütün merakını hacimce küçük bu soruya sığdırarak.Genç kız sözlerine karşılık verilmiÅŸ bu küçük soruyu konuÅŸmalarının doÄŸal bir uzantısı kabûl ederek sözlerine devam etti,

 ''evet, bir çocuk... yalnız küçük bir çocuk... saçlarınızı kesen o küçük çocuÄŸu bir oyun parkında ikinci kez gördüğümde kendisiyle bu davranışının nedeni üzerinde konuÅŸma imkânı da bulabildim ayrıca... '' genç kızın sözlerinin bu kısmında gözlerini devirdi ve sözlerini tamamlayamadı bir süre, çevresine bakındı öylece, ansızın kenetlenen dudaklarının kıpırtısını sabırsızlıkla beklediÄŸini hissettiÄŸi genç erkeÄŸin bakışlarına takılı kaldı bakışları ve derin bir nefesle,

 '' ...küçük kız kardeÅŸi progeria, erken yaÅŸlanma hastalığı hastasıymış...bilirsiniz...henüz sekiz  yaşındadırlar ve sekseninde görünürler progeria hastası küçük çocuklar...sekiz milyon canlıda bir görülen bu hastalığın hasta kiÅŸiler üzerindeki bir diÄŸer belirtisi de saçın belli bir kısmının ya da tamamının belirgin ÅŸekilde dökülmesidir, kafa derisi üzerindeki damarların görülebilir ölçüde ÅŸiÅŸkinleÅŸmesidir...''

 yaptığı bu ön sözün ardından gözlerinde oluÅŸan kızılımsı görüntünün bütün tükenmiÅŸliÄŸiyle

'' ...saçlarınızı küçük kız kardeşi için kesmiş... ''

ifadesiyle sükûnetine teslim oldu varlığı... Duyduğu sözlerin garip girdabı içinde kaybolan genç erkeğin gözleri büyüdü, büyüdü... büyüdü yürek kadar...

Çocukların masumiyetine bulanmalıydı tüm hatalar... dünya çocuksu doğru yanlışların, çocuksu yanlış doğruların harcıyla yeniden yeniden imar edilmeliydi belki de... Küçük bir çocuğun hüznü, hiçbir mutsuzluğun doyuramadığı bir iştahtı ikisinin de gözlerinde...

Genç erkeğin insanın son derece önemli bulduğu insanlarla tanıştırılmak istendiği zamanlarda takındığı ciddi tavırla söylediği

'' beni tanıştırır mısınız kendileriyle ''

sözleri sonlandırdı aralarındaki bitimsiz sükuneti...

'' evet, elbette ''

 sözleri karşılığını buldu o sözlerde...

Genç veteriner hekim sözlerini nasıl söyleyeceğini bilememenin kararsızlığı ve tereddüdü içinde ve ansızın, nasıl söylediğinin kendisi de ayrımında bulunmayarak masumane ve içten,

 ''... bir kahve içmek ister miydiniz benimle... ''

sözlerini söylerken suları birbirine kaynaşan iki akarsuyun birbirinde eridiği bir çift yıldıza dönüştü bakışlarındaki anlamın ifadesi...

 Ve genç kız aynı samimi duyguya karşılık gelen huzur dokulu sesiyle ve sessizce

 '' isterdim, isterim... ''

sözleriyle kabûl etti kendisiyle kahve içmek isteyen genç erkeğin bu önerisini... Genç veteriner hekim unutmuş olduğu bir bilgiyi hatırlamışçasına

'' sizi, yavrulayan anne ve yavru şempazenin barınağına da götürebilirim dilerseniz'' sözlerini ifade etti, genç kızın memnuniyeti bütün bir yüzünden okunuyordu, genç kızın yüzünden okuduğu bu memnuniyetin canlılığıyla bir botanik bahçesini andıran türlü salon ve süs bitkileriyle çevrelenmiş kapalı bir kompleksin içinden geçtiler, çevresi şempazelerin rahatlıkla izlenmesine izin verecek özel güvenlik camlarıyla çevrili, yemekhane, mutfak, doğum, bebek ve oyun odası bulunan barınağın her ayrıntısı üzerinde dikkatle gezindi gözleri...Şempaze yavrusuna ilk bakışta vurulduğunu hissetti genç kız, o mahsun bakışlarını, afacan çocuklara özgü oyunlarını, yetişkin dişi şampaze kucağına bir bebek gibi sokuluşunu, uzatılan meyveyi alırkenki arsızlığıyla baştan çıkarıcı o sevimliliğini seyretti uzunca sayılabilecek bir süre...

Genç kızı barınağın seyrinden alıkoymak istemediğini hissettirircesine sessizce

 '' kahvenizi nasıl alırdınız hanımefendi '' sorusuyla böldü genç kızın seyrini... Bu sorudaki içten tınının tekrarlanmasını dilercesine

'' içmeyi düşündüğünüz kahvenin aynısı lütfen '' sözleri süzüldü dudaklarından... İkisinin aynı anda aydınlanmıştı yüzü tebessümle... Salonun mini mutfağında kahve hazırlayan genç erkeğin ellerinin mutfak becerisine yatkınlığı dikkatinden kaçmayan ayrıntısıydı genç erkeğin... Barınağın seyri yerini genç erkeğin mini mutfaktaki seyrine bırakmıştı, kahve bardaklarını alırken ve yerleştirirken takındığı sevimli ciddiyete ve özene baktı hayranlıkla... Çikolatalı ve sütlü kahve bardağını büyük bir nezaketle iki haki yeşili koltuğun arasındaki ağaç görüntüsü verilmiş mini masaya bıraktıktan hemen sonra getirdiği büyükçe kırmızı servis tabağında bu kadar çeşitli bisküviyi bir arada görmediğini düşündü...Damla çikolatalı ve çikolata dolgulu,kakaolu, kremalı, marmelatlı, meyveli, tuzlu, susamlı, granürlü, kurabiyemsî, yulaflı,kepekli, hindistan cevizli,muzlu çilekli, incirli, böğürtlenli, elmalı, üzümlü,portakallı, jöleli,çörek otlu, fıstıklı, fındıklı, bademli, tarçınlı, peynirli, baharatlı, acılı... Bir tepsi görünümündeki bu servis tabağındaki bisküvilerin çeşitliliği başını döndürmüşçesine gülümsedi genç kız...Tarifi karmaşık bir huzurla ve rahatlıkla genişlediğini hissediyordu içinin, onun yanında ve yakınında geçirilen ânın, zamanın ve mekânın o sınırlandırıcı, o hapsedici etkisinden uzaklaştırdığını duyumsuyordu benliğini... Özgürleşiyordu ruhu, kanatlandırıyordu ruhunu ilgisi ve varlığı...

YaÅŸamımız dediÄŸimiz garip gerçek, bir yandan bir ÅŸeyler yapma zorunluluÄŸu, öte yandan ne yapmamız gerektiÄŸini kararlaÅŸtırma zorunluluÄŸuydu, yazgıyla özgürlüğün karmaÅŸasıydı sevda, iki yalın yalnızlığı tüm yalınlığıyla deÄŸiÅŸtirme, iki saklı mahremiyeti kaynaÅŸtırma ve birleÅŸtirme denemesiydi... Ä°ki insanın hakikatin daha yücesine dokunmak için bir ihtirası paylaÅŸmasıydı sevda... Genç kızın ve erkeÄŸin bir ihtirası paylaÅŸmasına olanak saÄŸlayan ilk paylaşımın kahveyle baÅŸlamış olması onların yazgısıyla özgürlüğünün karmaÅŸasıydı...  

Genç kız salonun haki koltuklarından birine oturmak üzereyken ve kitaplıktan alınmış bir kitabın sayfalarını incelediği bir kitap, ellerinin arasındayken, '' Bir hayvanat bahçesi oluşturma düşüncesi nasıl oluşmuş olabilir toplumlarda '' sorusunu yöneltti karşısındaki koltukta oturmakta olan veteriner hekime... Bir ansiklopedi büyüklüğündeki kitabın arasından şeffaf bir pakete sarılmış kuru ve süt beyazı büyükçe bir kelebeğin düştüğünü gördüklerinde ikisinin de kelebeğe yöneldi dikkatleri... Genç erkeğin genç kızın ayakları ucuna düşen kelebeği ve ansiklopediyi kucağından sessizce alması ve onları alındığı yere aynı sakin ve sessiz tavırla bırakması genç kız üzerinde de aynı sessiz ize dönüşmüştü... Genç kızın karşısındaki koltuğa geçerken o an yaşanmamışçasına, hayatlarından kesilip atılmışçasına kaldığı yerden devamla yanıtladı sorusunu genç kızın,

 ''muhtemelen hayvanat bahçelerinin kökeni bazı eski kralların hayvan koleksiyonlarına dayanıyor.Süleyman'ın maymun ve tavus kuÅŸu, Babil Kralı Nebukadnezar'ın aslan, Kubilay Han'ın aslan, kaplan, leopar, suaygırı ve yaban merkebi, II. Ptolemaios'un zengin hayvan koleksiyonlarına mesela.Ayrıca bazı hayvanat bahçeleri nesli tehlikedeki türlerin korunmasına yardımcı olması bakımından da önemli, bazı türlerin dünyada sadece hayvanat bahçelerinde yaÅŸadığını biliyor muydunuz?'' açıklamasının genç kız üzerindeki olumlu etkisini gözlemledi ve sözleri üzerine her hangi bir karşılık vermesini bekleyemeden,

 '' sevdiÄŸiniz hayvanların hangi hayvanlar olduÄŸunu sorma cüretkârlığında bulunabilir miyim ''

şeklinde sorulmuş bir soruyla gülümsedi kendisine... Genç kız derin bir gülümsemeyle baktı kendisine ve, ''sorma cüretkârlığında bulunabilir miyimin öncesinde, sorunuzu sormuş olma cüretkârlığını göstermiş bulundunuz aslında'' sözleriyle taçlandırdı aralarındaki muhabbeti. onun süt liman bakışları altındayken sürdürdü konuşmasını

 '' Bengâl kaplanı ve Kutup aslanları '' sözleriyle açıklık kazandırdı etkileyici bulduÄŸu hayvanların bir kısmına...

'' İkisi de nesli tükenmekte olan iki tür...neden kutup aslanı ve bengâl kaplanı...''

'' Vahşi, acımasız ve yırtıcı iç dürtüleriyle, beyazın görüntülerinde oluşturduğu uyumlu tezadı seviyorumdur belki de... Sizin sevdiğiniz hayvan türlerini öğrenme cüretkârlığında bulunabilir miyim ben de ''

 sözleri ikisinin de simasına yeniden yeni bir tebessüm çizerken yanıtladı sorusunu genç kızın, '' Benim için en ilgiye deÄŸer türler deniz canlıları, deniz ve okyanus derinliklerindeki canlı yaÅŸam... büyük bir muamma okyanus derinliÄŸi ''

 

''...evet, büyük bir muamma olduğu doğru... suyun derinliği... ürkütür beni...sizi ürkütmüyor mu bu muammanın derinliği...''

'' Beni ürküten tek muamma uzay boÅŸluÄŸunun derinliÄŸi.''          

''Her şeyin ve herkesin kendince ürkütücü bir derinliği bulunuyordur belki de''

''...belki de...''

Okyanusun ve uzay boşluğu derinliğinin hayatlarındaki ürkütücülüğü ile devam eden konuşmalarının bu kısmında genç erkek, bir sedef kadar pürüzsüzümsü, masalsı büyüsüne kapıldığını hissediyordu bu sesin sözleri onun dudakları arasından yol bulup kulaklarına değerken... İnceleyici ve derinlikli bakışlarının sesinin derinliğiyle oluşturduğu uyumun çekimi içinde yüreği aydınlanırken onun bu kadar yakınında bulunmasını mümkün kılan her şeye ve herkese minnettarlık hisleriyle doluyordu kalbi.

Yakası ve kolları kabarık tüy detaylarıyla süslenmiş, japon stili, kar beyazı, diz üstü kısa kabanı ve diz altında aynı tüy detayının bulunduğu kar beyazı botlarıyla küçük bir kız çocuğunu andıran doğal ve içten tatlılığıyla içinin derinliklerindeki gizli güzellikleri barizleştiriyordu genç kız...

Müzikten, güzel bir tiyatro ve sinema filiminden, iyi kimselerle konuşmaktan alınan hazzın ötesinde ve üstünde, bütün bu hissedilenlerden daha gerçek, insanın içinde bulunduğu mutluluktan daha sınırsız, adeta nerede bulunduğu bariz olmayan kaybedilmiş mutluluğunu hatırlatıyordu kendisine karşısında konuşmakta olan genç kız...

Ansızın bütün bir dünya sessiz bir sinemaya dönüştü, genç kızı o sessiz dünyanın içinde seyretti ılıklaşan gözlerle, saflığa doygun ruhunun o berrak akıntısına kapılmasını arzuladı ruhunun...

Yaşamın içine düşmüş insan, ya da kendini düyaya fırlatılmış bulan insan, ya da yaratılmış insan, tesadüfen ya da tevafuken birleşen bir yumurta ve spermin can bulmasıyla gizemli bir serüvene doğrudan yol almış insan, insan olma yolunda, canını canlı kılma ve her insan kadar yaşamın içinde yaşama tutunma, asılma, varlığını kanıtlama ve ''varım'' savaşı vermede kendisine benzer olanlarla ve rekabet içinde olduğu diğer insanlarla süren yaşantısının doğal akıntısında bir insanı çıkarıyordu hayat karşısına insanın, yalın yalnızlığıyla sahip olmayı istediği dünyayı ansızın o insanla paylaşma arzusuyla kabarıyordu aynı insan...

bottom of page