top of page

SESİMİN ÖZGÜL AĞIRLIĞI

SESÄ°MÄ°N SESSÄ°Z AÄžIRLIÄžI 

 SEVDASI SEDAMIN

VE SEVDAMIN SEDASI Ä°LK KÄ°TABIM

 

Hayatımın bir hayat olma özelliğini yitirdiği anların bir son durağı gibiydi onun hayatımdaki varlığı, bir insanın insancıl teması sağlayabilir miydi yılların uykuyla geçirilmiş büyük uyanışını...evet, sağlayabilirdi, uyandırmıştı,diriltmişti ruhumu onunla ilgili bağlantılar...ayrı ayrı ve tek tek her bağlantının bir karşılığı bulunuyordu yaşantımın kıvrımları, girinti ve çıkıntıları arasında...bağlantılar güçlü ve köklü bağlarla bağlıyordu bizi birbirimize geçen her salise ve her dakika...sevgi muazzam bir simyaydı, muazzam bir simyaydı sevgi...

Havanın serinletici esintisi tenine dokunurken ve varlığını sararken, yıldızların hazin ışıltısı göz bebeklerindeyken geçiriyordu o sözleri içinden ürpertiyle, kollarını uzattı gökyüzüne, uzanmak istercesine tutkuyla ve arzuyla yerin yüzünden,

''alır mısın beni yanına''

sözlerini mırıldandı fısıltıyla...hüzünlü bir gece karanlığı...göz kırpan yıldızların sessiz buğusu...derinlerden alınmış bir nefesin ağırlığı kadar ağırdı ağırlığı kalbinin...ağırlaşmıştı taşındıkça ağrısı...

''ahh,dayandığımız şeylerin hangisi buna değerdi''

sözleriyle yüzünü çevirdi gökyüzünden...

''herkes herşeyim olur musun der sevdiğine, sen hiçbir şeyim olur musun benim''

sözleri yankılandı ruhunda defalarca o gece, gecelerce o sözlerin harfleri arasında yol aldırdı kendine, hiçbir şeyiydi onun, hiçbir şeyi olarak kaldığını hissetti her şeyin hiçbirleşebileceği dünyada her şeyinin...hiçliğin doyumsuz girdabına kapılmıştı duyguları...bir hiçti onun hayatında, bir hiç olarak kalmaya mahkûmdu varlığı...tüketmişti her şeyi, hissiyatının hiçliğe doygunluğu,hir hiç olmaya tutkun ve tutuklu ruhunun bu yoksunluğu...tükenmişti...

''Sahi, dayandığımız şeylerin hangisi buna değerdi''

Dalgalı gece siyahı saçları arasındayken parmakları, parmak uçlarından saç diplerine dek incelen derin bir sızıyla teslim oldu uykuya, uykusunda adını anarken lanetlenmiş kadınsı bir utkuyla baktı yıldızlara göz kapaklarının ardındaki karanlığın içinden...

Çift kişilik devasa bir yatakta tek kişiydi ve uyuyordu hâlâ...uykunun en tatlı anında yastığının altındaki titreşim halindeki telefonun sarsıcı titreşimiyle sıçradı yatağından ''lanet olsun, beyin hücrelerim...'' sözleri süzüldü dudaklarından istemsiz...yastığının altındaki telefonu aldı eline ve iletiyi okumaya yöneldi gözlerini iri iri açmaya çalışırken,

''timsah derisi altında bir insan görüntüsünden ibaret sahte bir tanrıçasın sen !''

İleti göz bebekleriyle buluşurken siması üzerine mütebessim bir ifadenin çizilmekte olduğunu hissediyordu, başını kaldırdı ahestece, gözleri kısıldı ardından, yüzündeki tebessümün her detayı ayrı ayrı silinirken iletiye en uygun karşılığı vermekte olduğunu düşünüyordu...

''timsah derimin altında bir tanrıça... sarsıcı ifadeler... daha insancıl olmayı deneyecek durumdaysa sözlerin, ya da daha insaflı, görüşmeliyiz seninle, görüş alanlarımıza müdahil olmalı sözlerimiz,  konuÅŸabilmeliyiz, yalnız senliÄŸinle, yalnızca benliÄŸimle, birbirimizin yalınlığı ve yalnızlığının sadeliÄŸiyle konuÅŸmayı denemeliyiz seninle, yürüyüş parkında, gün batımına yakın saatlerde bekliyor olacağım gelmeni'' iletinin gönderildiÄŸini belirten uyarı iletisi ardından içinde çeÅŸitli minyatür oyuncakların bulunduÄŸu zarif ve özenle süslenmiÅŸ kutuya bıraktı telefonu...

Geniş yatağa bıraktı kendini, gerildi, bütün gerilimini yatağına bırakmak istedi, duvarındaki yazı üzerinde takılı kaldı bakışları ansızın, dün gece yırtılan ışıltılı siyah elbisiyle girdiği bu odaya yığılmış haldeyden yazdığını anımsadı o yazıyı duvara, doğruldu yerinden, yazının bulunduğu duvarın karşısında siyah göz kalemiyle yazdığı yazıya dokundurdu parmak uçlarını hafifçe, o tükenmişliğiyle nasıl bu kadar özenmiş olabileceğini düşündü o yazıyı duvara işlerken, bakışları buğulandı, tek tek harfler üzerinde gezindi parmak uçları yazı üzerinde yeniden,

''boğuluyorum, boğuyor karanlığımı karanlığının karanlığı, nefesim olur musun karanlığın karanlığımı boğduğu anlarda''

Ayakları altındaki uzun, ışıltılı siyah elbisenin yırtılan kısmına baktı dalgınlıkla, yırtılan tarafından tuttu elleriyle kıyafeti''onun ellerinde yırtılmasını istemeyeceğim ölçüde seviyordum bu elbiseyi, bütün ilkelliğini ve kabalığını bulaştırdı giysime'' sözlerini geçirdi derininden... Kıyafetini özenle katlamaya çalıştı, bir hediye kutusu içine yerleştirdi zarifçe, koli bandıyla bantladı her tarafını sıkıca, ve antika gardolabının üzerine yerleştirdi ince kutuyu...

Kesif bir ahşap kokusu değerdi ruhuna bu antika dolabın bulunduğu odanın kapısı aralandığında, dedesinin anneannesi için hazırladığı bu giysi dolabının o ruhunu saran enerjisine kapılırdı her defasında, oyuntularının, işlemesinin bu eskiliğini görünmez kılıyordu bu enerji...Minik evinin en büyük odasıydı bu oda, devasa yatağının karşısındaki sır kutusuydu bu dolap yaşamında. Bu giysi dolabının hayatındaki bu özel yeri belirleyen nedenin ne olabileceğini düşündü, küçük bir kız çocuğuyken tanıştığı küçük bir erkek çocuğuyla oynadığı saklambaç oyununu hatırladı, o küçük arkadaşıyla o dolabın içinde gizlenmeye çalıştıkları anlarda, dolabın askıları üzerindeki bütün giysiler üzerlerine düşmüştü, boğulduğunu, boğulacağını sanmıştı o giysiler bütünüyle üstündeyken, küçük erkek arkadaşı üzerinden almaya çalışırken elbiseleri, sıkıca sarılmış minik kollarıyla kendisine ve yanağından öpmüştü kendisini çocukça... O küçük erkek çocuğunun dudaklarından yanağına resmedilen öpücüğün çocuksu tatlılığı ve mutluluğu eşliğinde çıkmıştı o dolaptan...küçük erkek arkadaşına duyduğu sevgiyi bu gardolaba yansıtmış olmalıydı...evinin ayrılmaz bir parçası halini almıştı bu parça...

Üzerindeki bebek tulumunu andıran pijama takımını değiştirdi düşünceleri çocukluk hatıraları arasında gezinirken, bir pazarlamacı olmanın bütün ciddiyetini takınmaya çalışıyordu kıyafetlerini seçerken, pazarlamayı düşündüğü ürünleri yerleştirdi siyah pazarlama çantasına, hoş kokulu, renkli, dekoratif sabunlardı bunlar, ürünlerini itinayla seçerdi, kullanıma uygunluğunu test etmenin ilk adımı bir süre kendisinin kullanmasıydı bu ürünleri, içinde ürünlerin nasıl, nerede, ne şekilde üretildiğiyle ilgili tüm tanıtıcı bilgilerin bulunduğu ve tüketici kesimin ilgisini belirlemesini sağlayan, ürün konusundaki değerlendirmelerini de içeren dosyayı da büyük bir özveriyle hazırlardı, pazarlamak istediği ürünlerin tanıtımını, satışını bire bir ve tek tek insanlar üzerinden yapmasını zorunlu kılan bu meslekî ilgiyi dayanılır kılan tek güzelliği insanlarla konuşabilmeyi olanaklı kılan bu esnekliğiydi belki de...

Bir sabah mahmurluğu içinde marketten satın aldığı ekmeğin ücretini öderken, kasiyer bayanın,

 ''elinizdeki takıyı, nereden aldınız,'' sorusu kazandırmıştı ona bu ilgiyi...

''hediye edebilirim size dilerseniz, bir eşi daha bulunuyor bende nasılsa'' demişti gülümserken, kasiyer bayan,

''aa olmaz, bana satar mısınız bu takıyı, çok beğendim, satın almak isterim kabul ederseniz'' demişti beklenmedik şekilde,

 '' o halde ben size paketi henüz açılmamış ikinci takıyı getireyim uygun bir zamanda, elimdekini uzun zamandır kullanıyorum çünkü''

''önemli değil, gerçekten, elinizdekini istiyorum ben'' sözleri ardından tuhaf bir hisle kasiyer bayanın bileğindeki takıyı çıkarmasını istediğinde ve o takı karşılığında kendisine uzatılan parayı aldığında sevmişti, insanlarla arasında gelişen bu ticari bağı kendi içinde...

Hazırlığını tamamladığında evinin bir duvarı büyüklüğündeki aynaya yöneldi ve aynadaki yansımasını inceledi bir süre, kusursuzdu üstündekilerin renk uyumu, renklerin bütün güzelliğini ortaya seren emin ve sağlam duruşu daha da kusursuzdu, aynada göz göze geldi kendisiyle, göz kırptı kendine ve gülümsedi...Evinin küçük garajına girdi ve örtüsünü kaldırdı motorsikletinin, ''ah bebeğim, bu sabah her zamanki halinden daha çekicisin'' dedi ışıl ışıl görüntüsünden gözlerini alamadığı motorsikletine yerleşmeye çalışırken, kaskını geçirdi, eldivenlerini, dizlik ve dirsekliklerini... ürünlerini pazarlayacağı yeri belirlemişti zihninde, bir saatlik mesafe uzaklığındaydı sadece...Küçük bahçesinde büyük bir limon ağacı bulunuyordu, kuşların cıvıltısı ruhunun sevincini ve rahatlığını artırırdı.Sabahın erken saatlerinde motorsikletiyle, bazen bisikletiyle geçerken mahallesinden kimi komşu kadın ve kızlar, komşu erkek ve genç delikanlılar, pencerenin perdesini hafifçe aralar, ve o mahalleden geçişini tamamlayana dek bakarlardı kıyafetine, duruşuna, haline ve tavrına... insanların kendisiyle ilgili önyargı ve eleştirileri karşısındaki bükülmez cesur tavrı insanların içten içe hayranlığını cezbederdi...

Güneşin doğumuna yakın anlarda ulaşmıştı il merkezine yakın bu küçük kasabaya, motorsikletini güvenle park edebileceği bir yer belirlemeliydi, önceliği her zaman motorsikletinin güvenliğiydi, kasaba halkı henüz uyanmamış gibiydi, devlet daireleri, hastahaneler, okullar, emniyet merkezleri, halk eğitimi ve kültür merkezleri ve benzeri yerlerde yapabilirdi ilk tanıtımını...

Kasaba çarşısında ilerlerken, minik bakkalı önündeki taburede çayını yudumlayan yaÅŸlı insanın ''hanım kızım buyur, bir çay ikram edelim sana, hayırdır sabahın bu saatinde inÅŸallah'' sözleri üzerine durdu ve yanına yaklaÅŸtı bu ilgili insanın. Ä°yimserliÄŸinden emin olmak istedi bakışlarıyla kendisini süzerken. Hâlinden ve tavrından bu kasabanın köklü insanlarından biri olduÄŸu hissi alınabiliyordu. 

''Pazarlamacıyım ben beyefendi, ürünlerimi pazarlamak için geldim bu kasabaya'' sözleriyle karşılık verdi kendisine sakince gülümserken...

'' Ne pazarlıyorsunuz evladım ''

'' Dekoratif sabunlar, hoş kokulu kremler, kitaplar, çocukların zihinsel ve bedensel gelişimine yardımcı materyal ve oyuncaklar,sizin için hafif ve çiçeksi kokulu bir esans önerebilirim mesela, leylak ve lavanta özünden elde edilmiş, alkol ve paraben içermez bir formül, teninizde her hangi bir tahrişe neden olmaz bu nedenle, bütünüyle doğal olduğu söylenemezse de kimyasal yan etkisi büyük ölçüde azaltılmış bir ürün, buyrun kokusuna bakın dilerseniz, güzel koku yakınlaştırır''

'' Tamam kızım, üç tane bu güzel kokudan ver bana, bizim hanıma da şu küçük güllü sabunlardan alayım, sever hanım böyle şeyleri ''

Çantasından çıkardığı üç şık esansı ve renkli tüllerle süslenmiş minik sabun sepetini uzattı memnuniyetle yaşlı insana, parayı alırken teşekkür etti kendisine ve ilerlemeye devam etti huzurla... Yaşlı insanın elinde o sabun sepetiyle eve girdiği ve eşine bu sepeti uzattığı anı canlandırmaya çalıştı zihninde, gülümsedi yeniden...

Dükkânların kepenkleri açılmaya başlıyordu bu küçük kasabada, günün bu ilk hareketliliğini ve canlılığını yakalamanın eşsizdi güzelliği.Bir şehrin, bir yerleşim yerinin atar damarları arasında gezinme fırsatı tanırdı bu mesleğin bu yönü ona. İnsanların gelir durumu, alım gücü, insanî ilişkileri, kişisel zenginliği, ortak sorun ve beklentileri konusunda edindiği deneyimin ufkunda açtığı yelpaze her geçen gün genişliyordu...

Çantasındaki ürünlerin tamamını pazarlamıştı ikindi saatine yakın bir zamanda, kasabanın her noktasında ayrı ayrı bulunmuÅŸ, insanlarıyla ayrı ayrı ilgilenmiÅŸ ve kimiyle sohbet etmiÅŸ, kimine sorular yöneltmiÅŸti. Güzel ve kazançlı geçirilmiÅŸ bir günün sonunda hissedilen o doygunluk hissi eÅŸliÄŸinde motorsikletini park ettiÄŸi alana yönelmiÅŸti...küçüklü büyüklü bir grup çocuÄŸun motorsikletinin etrafında bulunduÄŸunu görünce 

durmuş, çocuklardan birinin motorsikletine bakarkenki dalgınlığına dikkati yönelmişti...motorsikletiyle ilgili çocuksu hayaller içinde bulunduğunu tahmin ediyordu çocuğun...motorsikletine yaklaştı,o ,motorsikleti üzerinde hazırlanırken küçük çocuğun artan hayretli bakışlarıyla buluşturdu bakışlarını ve göz kırptı gülümseyen gözlerle kendisine...

''gezdirmemi ister misin seni genç adam'' dedi küçük çocuğa, ufaklık heyecanla koştu yanına,

''abla beni geri getirirsin değil mi buraya, yolda bırakmazsın''

''evet, elbette, fazla uzaklaşmayız seninle, endişelenme, sıkı tutun bana yalnız, düşmeni istemeyiz''

küçük çocuğu motorsiklete tatlı gülüşmelerle bindirdiler kendisinden yaşça büyük bir iki çocuk, ince belini sıkıca sarmıştı kollarıyla motorsikletin arkasındayken heyecanla küçük çocuk, on dakikalık gezinin sonunda, kendisiyle kucaklaşmış ve küçük bir maymuncuğu andırır şekilde zıplaya zıplaya evine koşmuştu küçük çocuk... küçük çocukların gülüşleri,mutluluğu kapsül haline getirilmeliydi ve istisnasız her ecza dolabında bulundurulmalıydı aslında...

bottom of page