top of page

 

BURHANLI VE BUHRANLI

 
 
Çatık kaşların sertliğine sertlik kazandıran o inceleyici ve mütecessis bakışların rahatsızlığını duymuyorum artık…

Yüzümde sabitlenen ve dikleşen bakışlara aynı bakışlarla bakmayı da öğrendim Burhan hocamızın zâtıâlileri sayesinde…

Hocamızın bakışlarından ziyade ders esnasında ki hali, tavrı v e tutumu düşündürücü…

Kendisi dışındaki hocalarımızın hiçbiri sınıfta konuşurken ayağa kalkma zahmetinde bulunmamızı istemiyor mesela…

Ayağa kalkmadan konuşma alışkanlığımın hocamızı rahatsız ettiği bir ders günü hocamız konuşmamı kesintiye uğratma pahasına :

‘’ Hele bi ayağa kalk ‘’ dedi ağır ağır…

Konuşmamın kesintiye uğraması canımı sıkmış olmalıydı ki kendimi rahatlatma adına derin bir nefes aldım ve iki elimi masaya dayadım, ağır hareketlerle ayağa kalkmak üzereyken: 

‘’ Hadi ya ALLAH ‘’ dedi…

İçten bir gülümseme yayıldı yüzüme…

Sınıf arkadaşlarımın defalarca birbirlerine anlattığı dakikalarca gülüşecekleri bir anıya dönüştüğünü hissediyordum edebiyat derslerinde geçirdiğim her dakikanın…

Gülüşmelerin ardından önemli bulduğum konu üzerindeki düşüncelerimi ifadelendirdim sabırla…

Sabırla çünkü sizi dinlemesini arzu duyduğunuz birinin siz konuşurken size sırtını dönüp sınıfta gezinmesi, öğrencilerin yere düşen silgi ve kalemleriyle, masalarındaki her hangi bir araçla ve gereçle meşgûl olması, sınıf panosundaki bir yazıyla, bazı anlar bir kelimeyle ilgilenmesi, sınıfın geniş pencereleri ardındaki manzarayı seyre dalması durumunu yalnızca ve yalnızca geniş ve derin bir sabırla ve anlayışla karşılaması mümkün insanın…

Konuşmamı bu güç şartlar altında tamamlamayı başardığım halde hocamızdan oturma izni alacağım anı bekledim ayakta bir süre…


İznini beklediğimi düşünmemiş olmalıydı…

Hocamızın beni uzun bir süre ayakta unutması nedeniyle şu soruyu yöneltmek zorunda kaldım kendisine:

 Hocam oturabilir miyim ?

 Bilmem, oturabilir misin ? İstersen yardımcı olalım sana ?

 Rica ederim, nezaketen sormuş bulundum bu soruyu…

 Tamam o zaman, üçe kadar sayacam, üç deyince otur… Bir, üç…

 Teşekkür ederim…

Sakinleşme adına ard arda kaç defa derin derin nefes egzersiziyle sakinleşmeye çalıştığımı hatırlayamıyorum edebiyat derslerinde…

En iyisi ders öncesi ve ders sonrası zamanlarda sakinleştirici alıp öyle girmek derse ve öyle ayrılmak dersten…

Burhan hocamız buhranlı dakikalar yaşatmaktan keyif alıyor olmalı bana…

Sınıf arkadaşlarım da bu sahnenin tanıkları olmaktan…

Beni dinlemesini arzu duyduğum biri tarafından dinlenmediğimi düşündüğüm bir ders günü açık yüreklilikle :

 Hocam izninizle sizinle ilgili bir rahatsızlığımı dile getirmek istiyorum ? dedim…

 Söyle.


 Konuşmalarımı ciddiye almadığınızı ve beni dinlemediğinizi düşünüyorum ders esnasında ve bu durum beni son derece rahatsız ediyor…

 Yavrum, dinliyoruz işte seni…

 Ya dinliyorsunuzdur da, dinleme stiliniz rahatsız ediyordur insanı belkide…


 Nasıl yani ?

 Hocam yani sırtınız dönük vaziyetteyken sizinle konuşmakta zorlanıyorum mesela…

 Ne yani, böyle gözlerimizi üzerine mi dikelim seni dinlemek için Halime…

 Elbette hayır, bu dinleme biçimi de rahatsız edici… Beni dinlediğinizi bana da hissettirin…

 Tamam, öyle yaparız artık…

 Teşekkür ederim…

Bu ve benzeri durumları keyif kaçırıcı bulduğumu ifade etmiş olsam da ısrarla ve kararlılıkla, hocamızın kendisiyle ilgili şikâyetlerimi sıraladığım anlarda yüzünde oluşan derin, anlamlı ve saf tebessümün sıcaklığı hâlâ içimde…

Küçük kız kardeşini sinirlendirmekten hoşlanan ve kız kardeşine zarar vermekten sakınan bir ağabeyin hatırası kadar mizahî ve sevimli şimdi hatırladıklarım… 

Türk Dili derslerini anlatmaktan ve öğretmekten keyif aldığını hissederdim yalnızda…

Dilin matematiği olduğunu söylerdi dil bilgisinin ve gramerin…

Hocamızın dilin matematiksel boyutu karşısındaki bu ilgili duruşu derin bir ilgisizliğe gömerdi beni dil bilgisi derslerinde kendisine karşı…

Edebiyat derslerini dil bilgisi derslerinden daha önemli ve ilgiye değer bulmuş olmam da sanırım hocamızı büyük bir ilgisizliğe yöneltiyor olmalıydı bana karşı…

 
bottom of page