top of page
 

İlkin insanın kendi içinde yaşadığı, ardından biz olma duygusuyla hayatın karşısına çıkardığı o insanla yaşadıkları,yaşamlarının içinde oluş halinde olanlar ve olmak üzere bulunanlar,hayatlarının olması gerekenleri gibi durmaya başlıyordu. Bütün bunlardan daha fazlasına çağrılı düşün dünyasında soruların ucuna takılı kalıyordu hayatı insanların...

Yaşam ve yaşamı içinde insan çelişkilerle doluydu. Tüm çelişkisiyle sevebilmek ayrıcalıklı bir bağış ve lütuf muydu,yaşamı ve yaşamı içinde insanı zorbalaştıran bir tuzak mıydı. Huzuru adımlama adına atılan her adımın bir huzursuzluğu da huzura bulaştırdığı, evhamsı bir kaygı mıydı..

Kısa soluklu rahatlamaları uzun soluklu rahatsızlıklara dönüştüren sevgi, ayrıcalığıydı insanın, insan, ayrıcalıklıydı sevdiğinde, sevebildiği ölçüde ayrıydı kendinden...  

Ve mutlu... mutluluğu mutsuzluğuyla iç içeleşmiş olduğu halde mutluydu sevdiğinde... Hangi hazların ardından tüketilen mutluluk sevgiyi yitirmeye ve buna değerdi, ve hangi mutluluk, hazları ardında tüketilmediğinde saflığını yitirmezdi...

İnsan ve yaşam, çelişkileri içinde düzen kurma telaşında ilerlerken bir yaşam oyunuydu bu, bir var olma özelliğinin gizli tuzağıydı ve çelişkisiydi sevda...

Genç erkeğin çelişki yumağı da karşısında bütün sakinleştiriciliğiyle oturmakta olan o genç kızdı.. Özenle hazırlanmış kahvesinden aldığı her yudumun tadı, damağına eşsiz anların da lezzetini taşırken konuşmasını sürdürüyordu genç kız,

 ''... hayvanat bahçelerinde kafeslenmiş hayvanları ilk gördüğümde bütün bir dünya, sayısız insan, hayvan ve bitki türünün sergilendiği devasa bir bahçe gibi görünmeye başlamıştı gözüme...ve asıl ilginç olansa...''

 şeklinde söylenmiş sözlerinin bu kısmında dinlendiğinden emin olmayarak tamamlayamadı ifadesini ve küçük bir göz teması ardından genç erkeğin göz bebeklerindeki dikkatin pırıltısıyla canlandığını hissederek gülümsedi ve konuşmasını burada sonlandırdı...

 ''...hayvanat bahçelerini hiç bu sanatsal açıdan değerlendirdiğimi anımsamıyorum... her konuya kendi sanatsallığını dokuyor kadınlar...''

 sözlerini söyledi onun sözlerine karşılık, durgun bir ikinci esintisi tadında...

''...evet, kendi sanatsallığını...''

 sözleriyle verilmiş karşılığı verirken dalgınlaştığını hissetti genç kız...

''...nedir isminiz, öğrenebilir miyim, sözleriniz kadar sanatsal olmalı isminiz...''

Kısa süren dalgınlığının ardından, tatlı bir düşün ardından gelen uyanıklılıkla ve sıcaklıkla gülümsedi genç kız kendisine sorulan beklenmedik bu soru karşısında.   

''...dilediğiniz şekilde hitap edebilirsiniz bana, dilediğiniz şekilde isimlendirebilirsiniz beni...'' cennetimsî, kutsanmış bir güzellikle baktı genç erkeğe bu sözleri söylerken genç kız...

Genç erkek genç kızın son sözlerindeki güzel imânın cesaretlendirdiği duygularla

''...ımmm... bayan bengâl kaplanı... bu şekilde hitap etmek isterim size sizin de izniniz bulunursa hanımefendi...'' sözlerinin bu denli ciddiye alınmış olmasından aldığı memnuniyeti yansıtırcasına ağız dolusu gülümsedi genç kız ve,

 ''...bayan bengâl kaplanı... hımmm, kulağı tırmalayan bir ifade... sizin hitabınız olması güzelleştirebilir bu hitabı...pekâla... sevmeye çalışacağım... '' sözlerini söyledi yüz ifadesinde çizilen mizahî mimiklerle...

Genç kız ve genç erkek, ilerleyen saatlerde, ev ortamında bir evcil hayvan bulundurmanın yararı ve sakıncaları, ulusal ve uluslar arası çevresel sorunlar, canlı yaşamı tehdit eden problemler, insanların çevresel duyarlılığı ve duyarsızlığ, çevresel şartların iç içeliği, küresel ısınma,kuantum mekaniği,nanoteknoloji konusundaki düşüncelerini ifadelendirdikleri uzun bir hasbihal ile geçirmişlerdi ilk beraberliklerini.

Bütün insancıl duyguların gelişimini çevre duyarlılığına dayandıran genç veteriner hekimin çevre duyarlılığı konusundaki bu hassasiyetin ve derin bilginin onun ruhunda oluşturduğu bu incelmişliğinin karşısında genç erkeğe duyduğu hayranlığını evrenselleştiğini, saygısını serinlettiğini, bilgeliğini saflaştırdığını görüyor ve seviyordu onu bu hisle saran bu sevimliliği...

Genç kız kendisiyle bir kahve içimi kadar geçirilmiş bu sürenin günü içinde güzel geçirilmiş en güzel zaman dilimlerinden biri olduğunu belirtirken yanından ayrılmak için iznini almak istedi kendisinden.

Koltuğundan kalkmaya hazırlanırken elleri boşalan kahve bardaklarına ve yarısı yenmiş bisküvi tabağına yöneldi, mini mutfağın minik tezgâhına bırakırken elindekileri, içtiği kahvenin tadını özleyeceğini söyledi, genç kızın bu dostane davranışını sadece seyretmekle yetindi müdahalesiz ve,

''...ben de...ben de özleyeceğim sizi...''

sözlerinin nasıl dudakları arasından yol bulup söylendiğini bilemedi... Öylesine fısıltı halinde söylenmişti ki bu sözler genç kızın söylediği son sözleri duymadığını düşündürmüştü kendisine...

Gün batımı kızıl perdesini çekmeye hazırlanırken yerin yüzüne ve genç veteriner hekim hayvanat bahçesi çıkışına kadar eşlik ederken kendisine, ayrılamıyor gibiydi kendisinden.

İnci beyazı, kendinden simli, özel bir boyayla boyanmış ve çeşitli aksesuarlarla modifiye edilmiş sıradışı bisikleti üzerinde genç kız, gökyüzünden yeryüzüne bırakılmış bir peri kızı gibi görünüyordu o an genç erkeğin gözüne...

Genç kızın ayağı pedal üzerinde bir dönüşünü tamamladığı anda genç erkek insanın büyük bir kaybın yaşanacağı anlarda yükseltebileceği bir sesle

''... sizinle bayan bengâl kaplanı...''

sözleriyle durdurdu kendisini.

 ''...ikinci kez...ya da...üçüncü... ya da yani... doğrusu...ben...''

 sözleriyle anlamlı bir cümle oluşturmaya ve meramını anlatmaya çalışırken genç kızın bakışları kusursuz, aydınlık bir gülümsemeyle genç erkeğin göz bebeklerinden ruhuna akarken büsbütün tutuklu kaldı sözleri, içinden çıkılmaz ölçüde sözlerinin dağıldığını hissettiği bir anda ansızın bir kalem ve not defteri çıkardı bisikletinin ön sepetinden, kalem kapağı dudakları arasında duruyordu o, not defterine yazı yazarken. Her şeyin ağır çekimde bulunduğu bir ânın bitimsizliği içindeydi zaman.

Genç kızın küçültülmüş bir ajanda görünümündeki not defterine yazdığı notu defteriyle beraber kendisine uzatırken iki gözünü kırptı aynı anda göz kırpan yıldızlara benzer şekilde tatlılıkla, sakince ve sessizce.

Hiç bir açıklama yapmadan ve her hangi bir söz söylemeden bisikletiyle ilerledi etrafı sık ağaçlı yol üzerinde ardından...    

Genç erkek, görüntüsü gözlerinden kaybolana dek seyretti genç kızı bisikleti üzerinde, bir kuğu süzülüyordu gözlerinde ve ayrılıyordu görüş alanından aheste aheste...

Parmakları arasında duran küçük defteri neredeyse unutturuyordu kendisine genç kızdan ayıramadığı bakışları, eliyle sıkıca kavramış olduğu defterin kapağını açarken o küçük defter dışında kalan her şey önemini yitirmişçesine kopmuştu her şeyden ve herkesten.Daha önce kullanılmadığı anlaşılan bu ajandanımsı defterin ilk sayfasına iri sayılarla operatör numarasının ardından gelen ilk üç sayısı yazılmamış bir telefon numarası yazılmıştı. Tamamı yazılmamış numarayı inceledi uzun uzun ve tamamlanmamış telefon numarasıyla ilgili bir not olduğunu düşündüğü ikinci sayfasındaki yazıyı okumaya hazırlandı artan ilgisiyle.

''İletişim bilgimin eksiği yalnızca üç haneli bir sayı, 000 ile 999 sayıları arasında kalan sayıların üçü yalnızca, tamamlanmamışlığını tamamladığınızda numaramın, tamamlama isteği duyduğunuzda ya da, benimle görüşme arzunuzun da gerçekliğine inanacağım, aramanızı bekliyor olacağım, bütün bir gün...ve bütün halde olmayan her bir gün...''

Genç erkeğin yüzünde beliren ifadenin bütün odak noktası notun sonundaki ''aramanızı bekliyor olacağım, bütün bir gün...'' ifadesiydi. Defalarca okudu notun sonundaki bu ifadeyi, içinde bir şeylerin eridiğini, içinden bir şeylerin koptuğunu hissediyordu her okumada. Tanımsız ılık bir hissin teninin ayrı ayrı her yerinde gezindiğini, teninin gezindiği her yerinde güçlü izler bırakmakta olduğunu gördü...kalıcı ve yakıcı izler...

Bütün bir neslin ziyneti gibi duran gizemliliğiyle ismini ve telefon numarasının tamamını bilmediği bayanın küçük defteri üzerindeki yazılı sözlerini tanrının bir vecizesi gibi tutuyordu elinde. Kalbini saran tatlı loşluk gözlerinin bebeğinde bazı ilahî gölgeleri belirgin hale getiriyor gibiydi. Elindeki defterin kapağını kapatırken ilk heyecanının izleri, eski ve kısmen unutulmuş bir masal gibi canlanıyordu ruhunda. Başının üstünde pırıltılı bir hâle oluşturuyordu heyecanı.Doğumu o gün gerçekleşmiş yavru şempazenin bulunduğu kafesin önünde durdu dalgınlıkla ve, ''seni bugünün anısına evlat edinmeliyim aslında'' dedi siması aydınlanırken.

Gün batımında serinleşen havanın tenindeki okşayıcı esintisi kalbinin ılık serinliğiyle birleşiyor,kanatlandırıyordu genç kızı o günün büyüleyici etkisi.   

Her sevginin başlangıcı ayrı bir dünyanın zarafet algısıydı.Sevgi tutkular nezdinde bir bedenler karışımıydı, bir etki tepki karışımından ibaret bu sevgi bir kadının ve erkeğin bütününü de etkileyebilirdi, yalnızca bir kısmını da... Mesela keder de bedenseldi...bu keder bedenin tümünü etkilediğinde buna ölüm denirdi, zihnin bütünü etkilendiğinde melankoli... ve kalbi sardığında bu etki buna sevda denirdi... ki bu ölüme yaklaşma tarzlarından biri...ama tutkular sevgiden farklı şekilde vücudun belli bir parçasını etkilerdi çoğu zaman...gözü, kulağı, zihni, kalbi, ayrı ayrı tenin her ayrı noktasını bazen... Vücudun tümüne yayılmayan bu kısmî etkiler organizmanın belli bir kısmıyla sınırlı kalır, gücün büyük bir kısmı oraya yatırılırdı.

Bu durum farklı farklı etkilenmelere yatırılacak güçlerin tek bir yerde odaklanmış olmasından dolayı bir duygunun tutku halini almış görüntüsüyle karşılardı sevgiyi ve kısmî etkiler bir bütünleşme, kendi içinde bir bütünlük mantığına dayandığında bir sonucu ve devamlılığı bulunabilirdi sevginin.

Dış bir neden dolayısıyla yaşadığımız bu sevinç bir emek ve özen kavramıyla eş ve özdeşti.

İlk bakışta sevgi son bakışta sevgiyle birleştiğinde, sevginin işlendiği bir alanın tanımlanabilmesini mümkün kılan hayranlık ya da bir merak duygusundan ayırdedilemeyen bu sevgi kavramı insan hayalinde bulunan her hangi bir şeyin gerçekliği adımlamasıydı...düşün çıplak saydamlığını gerçeklik giysisiyle görünür kılan bir histi sevda...

Başka şeyler bizi başka şeyleri düşünmeye zorlayana dek orada her şey yepyeni ve hiçbir şeye bağlanamaz halde dururlar ilkin...

Bütün sorun sevginin, sevgiye kalbinde karşılık verme eğiliminin ve emeğinin ilk ve son bakışta aynı tür algıyı oluşturması, bu tür bir algının zorunlu şekilde hissedilip hissedilmediği...

Varoluş gücümüzü yükselten sevgiye bağlanabilmeli hayatın damarları...

Yüksüz duygular... insanın yükünü hafifletmeyen duygulardı...ağırlaştırırdı duygusunu insanın sevda, ağırlaşırdı insan...ağır ağır ağırlaşırdı duygular, ağrılı ağrılı acırdı ruhu insanın... sevda, canını acıtırdı canın, acıtıcıydı...

Sevginin simyası... bir kimsenin bir diğer kimseyle aynı olmadığı, herkesin farklı farklı gizil güçler ve açılar içinde aynı yaşamı sorgularken, değerlendirirken ve tüketirken açığa çıkardığı dönüştürücü bir güçtü sevda...

 Seçilen ve izlenen yollar birbirinden ayrı düşse de hedefleri aynılaştırmaktı sevda... hedef yaşamaktı, yaşamdan sevgiyle pay almaktı, yaşamı sevgiyle yaşamak, yaşama sevgiyle sokulmaktı, yaşamın bekâretini sevgiyle sonlandırmaktı sevda...

Yaşamımızın tek sahibiymiş gibi durduğumuz yalın yalnızlığımız içinde ‘’miş gibi’’nin içindeki dar alanda, sadece sınırların darlığı ve genişliğidir belirleyebildiğimiz ya da savaşını verdiğimiz. Yalın yalnızlığın sınırsızlığı mümkünsüzdü aslında... ve özgürlük hikâyeleri belli noktalarda durulma ve durdurulma durumunda bırakılırdı ve çelişkilerin cazibesi tam anlamıyla ve tamda burada, bu esnada başlardı...

Durulmanın yaşandığı o nadir ve özel anlarda hiçbir yaşam ânı serzenişlerde bulunulduğu gibi tekdüze değildi, çelişkilerin kördüğümleri ve olmazsa olmaz koşulları içinde yaşam tekdüze olamayacak kadar hem çetrefildi hem de sâkin...

Kadınlığın ve erkekliğin durulma anlarını yaşayan genç kızın ve erkeğin o gün yaşadığı duygu yoğunluğu ve duruluğu, gökyüzünden yıldızları yağdırıyordu üzerlerine günlerdir aralıksız ve kesintisiz, tüm duygular birer kar tanesi gibi birbirine dokunmadan ve birbirini bozmadan düşüyordu masalsı dönüşlerle ve düşüşlerle yaşantılarının yüzüne...

Veteriner hekim hayvanat bahçesi içindeki maketimsî lojmanın balkonunda, Pazarlama uzmanı genç kız yüksekçe bir ağacın üzerine oturtulmuş gözetleme kulesi görünümündeki üstü açık ahşap yapı üzerinde havanın bütün serinleticiliğini teneffüs ederken ve aynı gökyüzünü, gökyüzünün gülümseyen yüzünü seyrederken düşünüyorlardı birbirlerini, birbirleriyle geçirdikleri o ânın tüm güzelliğini...

Ruhsal bağlar...ruhsal bağlantılar...iki insan ruhu arasındaki ince bağıntılar bu günün gecesinde oluşmaya yakınlaşmış görünüyordu. Kısa anlara sığdırılmış uzunca duygulanmalar... Uzunca zamanlara yayılmış kısa anımsamalar...

Aranmayı bekleyen özlem yüklü insanlara has bir hasretlik duygusu içinde hüzne boyanıyordu sevinci onu düşündüğünde.

Günler geçiyordu her şeyin ve herkesin üzerinden... ve ardından ağır ağır saatler... ve ağırlaşan dakikalar... ve saliseler bazen hayatının üzerinden...

Hayatın intizamı ve intizamsızlığının gel giti arasında faniliğin, ilerleyişi durmayan ve durdurulamayan tek nizamıydı zaman...

Ve günler geçmeye devam ediyordu her şeyin ve herkesin üzerinden...ve ardından ağır ağır saatler...ve ağırlaşan dakikalar...ve saliseler hayatının üzerinden...

Bazı kelebek türleri kanatlarını açıyordu hayata, ve aynı kelebekler ömürlerini tamamlamış olmakla beraber kanatlarını kapıyor ve ayrılıyorlardı dünyadan...ve aranmayı bekleyen genç kızın arandığının, aranacağının bir belirtisi belirmiyordu...boğucu bir boşluk gibi içine alıyordu her uzvunu bu bariz belirtisizlik.

Bazı kitaplar okunuyor ve bitiriliyordu, bir sinema filmi seyrediliyor ve son buluyordu,uzunca bir geziye çıkılıyor ve o geziden dönülüyordu, saksılar çiçekleniyor ve çiçeklendiği yerinden dökülüyor, kuruyordu, her gün doğumunda yeniden doğuyor ve her gün batımında tekrar batıyordu, bir yıldız gibi beliriyor ve günün duhâsında bir yıldız gibi kayboluyordu...her şey hayatın değişimi ve dönüşümü içindeydi...ilerliyordu zaman, zamanının belirsizliği yönünde durdurulmaz etkilerle...

Yemekler hazırlanıyor mutfaklarda, her yeni günün ardından temizleniyordu önceki günün tortusu, kiri ve eskimişliği...öncesiyle ve sonrasıyla günler genç kızın beklentisinin belirsizliğini daha büyük bir beklentiye bırakarak geçiyordu...senli sensizliğiyle konuşuyordu genç erkekle uykudayken düşünde...

Genç erkeğin durumuysa daha karışıktı...hayli karmaşıktı doğrusu...elleri arasındaki küçük defterde tamamlanmayı bekleyen bir telefon numarasına bağlı gibiydi hayatının anlamı... 000 ile 999 sayıları arasında kalan o üç haneli sayının hangisiyle tamamlanacağını bilemiyordu o numaranın, ve durumun aksiliği ismini de bilmiyor olmasıydı küçük hanımın.Bu kadar bilinmezin ve gizemin ortasındayken tek tek ve ayrı ayrı denemek zorundaydı sayıları. Gününün ve gecesinin neredeyse her uygun ânını ve boşluğunu değerlendirerek 000 ile arama denemeleri yapmaya başladığı o günden bu yana dört yüz doksan yedi telefon numarası içinden tek bir tanesi dahi onu küçük hanıma ulaştıramamıştı. Telefonun ucundaki dört yüz doksan yedi ayrı sese ''...bayan bengâl kaplanı...'' hitabını kullanması da durumunun güç yanlarından biriydi. Bir liste hazırlamıştı, aranmış ve aranacak numaraların sırasıyla yazılmış olduğu uzun bir sayı listesi...

Evrenin sayılardan oluştuğunu düşünen ünlü yunan filozof ve giz bilimci Pisagor ciddiyetiyle hazırlanmış bu sayı listesinden bir numara daha arandığında ve eksildiğinde küçülüyordu sayıların çerçevesi.Zihninin sayılarla meşgûliyeti öylesine artmıştı ki bu meşgûliyetin etkisiyle ’’Sayıların Gizemi’’ isimli bir kitabı ödünç almıştı kütüphaneden, kitabı okuyordu arama denemelerine ara verdiği zamanlarda ilgiyle. Biraz soluklanma adına kitabı almıştı eline ve kaldığı yerden devamla sürdürüyordu okumasını; ’’ Nümeroloji eski uygarlıklardan bize aktarılan kadim bir kendini bilme ve yaşama sanatı rehberidir, hayatın, evrenin ve bedenimizin kullanma kılavuzudur. Yaratılış sesle meydana geldiğinden dolayı ruh varlıkları doğmadan önceki berzah boyutunda, harfleri ve sayıları kendilerine bir karakter kompozisyonu oluşturmak üzere kişisel ezgisinin notaları olarak kullanırlar. Şakra sistemini ve reenkarnasyon yasasını temel alan modern nümeroloji Ayurveda, Ebced, Kabala ve Pisagor ekolü gibi değişik köklerden beslenir. Harflerin önceki hayatlardan getirilen fıtrat özelliklerine ve doğum tarihindeki sayıların ise bu hayatta gerçekleştirilmesi hedeflenen unsurlara işaret ettiğini savunan Anadolu Nümerolojisi akımı hem doğudaki hem de batıdaki değişik uygarlıkların nümerolojilerini kendi bünyesinde sentezlemektedir. 

Son zamanlarda sıkıntılarınız büyüdü mü? Evde, iş yerinde ve sosyâl hayatınızda anlaşmazlıklar, kavgalar artıyor ve sıklaşıyor mu? Kendinizi günbegün daha huzursuz ve daha stresli mi hissediyorsunuz? Sürekli birikmiş iş yığını altında bunalıyor musunuz? İyi tanıdığınızı düşündüğünüz dostlarınız ve yakınlarınız bambaşka bir kişiliğe bürünüp sizden enerji çalmaya mı çalışıyor?

Kadim Nümeroloji bilimi bütün bu soruların cevaplarını şakralar sistemine başvurarak vermektedir. Dönemsel olarak yaşanan enerji blokajlarının tespitini ve oluşum sebeplerinin izini önceki hayatlardan gelen karmik borçlarınıza değin süren bir analiz sonucunda, sorularınızın altında yatan dinamiklere dair farkındalık geliştirebilir ve özgürleşebilirsiniz.

Böylece karşı cinsle ilişkilerinizde insanı bıktırırcasına tekrar eden aynı tip senaryolardan kurtulup hayatınıza yön verebilirsiniz. Yakın ve uzak geleceğinize dair hayatın size neler getireceğini, doğmadan önceki yaşam plânınıza dair püf noktaların ip uçlarını yakalamak istiyorsanız, nümeroloji sizleri hem kendinizin hem de başkalarının bütün yönlerini ortaya dökmeye davet ediyor. 

Ex numeris fortuna

( Kaderimiz sayılardadır,sayılar bir yasadır )’’

Kitabın son cümlesini kendince tekrar ederken uykuya teslim olmuştu kitabıyla beraber...uyku bütün hakimiyetiyle hükmederken varlığına ’’...kaderim...sayılarda... benim sayım bir yasa...bir yasa...’’ sözlerini sayıklayarak daldı uykuya...

Dokuz yüz doksan numarayı ardında bıraktığında kırk günü de ardında bırakmıştı.

Zamanın, onu ölçtüğümüz olaylar dizisinden ayrı, bağımsız bir varlığı olmazdı. Zamanın akış hızı, onu ölçerken kullandığımız referanslara göre değişirdi, ve zamanı gösterecek bir olay yaşanmadıkça bir ânın, bir saatin ya da bir günün nasıl geçtiği anlaşılmazdı...

Kırk günün içindeyken varlığı, zaman algısı değişime uğramıştı bu yüzden.Küçük hanıma biraz daha yakınlaştırdığını hissettiği her denenmiş sayının kendisiydi onun zamanı. Denenmemiş son dokuz üç haneli sayının bir tanesi onun numarasına aitti, ve o, ona dokuz telefon numarası kadar yakındı şimdi, o gece sesinin o tatlı sesle buluşacağından neredeyse emindi.

Bir numara uzun uzun arandı, telefonun ucundaki masalsı sesin ’’...efendim...’’ li sözcüğü değdiğinde ruhuna saçlarının ucundan ayak tırnaklarının ucuna dek irkildi, konuşamadı, sonsuzluk kadar süren bir süre boyunca suskun kaldı...Bu suskunluğu telefonun ucundaki küçük hanımın sesi de bozmuyor,suskunlukları son bulmuyordu o gece.

’’...iyi geceler bayan bengâl kaplanı...’’ sözleri veteriner hekimin sesinden, bir şiirin ilk mısrası gibi çıkmıştı.

Küçük hanımın volümü kısılmıştı kalbinin bu sözleri duyduğunda, dudakları kenetlenivermişti sıkı sıkı, ve gözlerinin buğusu bir hayâl dünyası içine almıştı yüreğini, gözlerinden süzülen sımsıcak, bir pırlanta gözyaşı damlası teninde kendi yolunu çizerken dudakları kıpırdadı.

’’...günlerce... günlerce aramanızı bekledim beni...’’ sözlerine yansıttığı bütün duygusallığına karşılık,

’’...günlerce... günlerce aradım ben de sizi...’’ sözlerini söyledi gülümseyen harflerle...

Uzunca bir aranın ardından birbirlerinin sesini ve nefesini hissetmenin etkisiyle birbirlerinin tatlı sessizliğini dinlediler yeniden.

 ’’...ben bütün gerçeklik algımı yitiriyorum sizinleyken...’’ sözlerine karşılık genç kız,

’’...benim bütün gerçekliğim sizsiniz...’’ sözlerini söyledi.

İlk telefon görüşmeleri sessizliğin sesini dinledikleri bir görüşme niteliğindeydi, sözsüzdü, sözcüksüzdü.

Gecenin derinliğine batırılmış derin söyleşileriyle sabahladılar o gece...

Bir şiir okunuyordu rüyasında, bir şiir gibi okunuyordu sevdası, gözleri aralandığında her mısrasını anımsamakta olduğu bu şiiri duvarına yazmak için doğrulmuştu yatağında, rüya içinde bir rüyadaymışçasına yazdı şiiri mor bir yazıyla.

Sesinde,

Rüyadan arta kalan sarılmalar,

Üzüm bağlarında ikindi sarhoşluğu,

Yitirdiğim ve yeniden bulduğum,

 Esmer güneşli çocuklar.

Sesinde,

Ağyara damıttığım ümitlerimden kokular,

İç içe örülen firak göğünden

Göğsümü dolduran kahırlar,

Uykusunda üşüyen bir bahar.

Sesinde,

Bir âha tarumar billûr saraylar,

İçinde peri kızlarının prangasına çivili,

Demirden dudaklarla susan bir ben.

Sesinde,

Bekleşen kuzgunların gözlerinden

Geceye sarkıt bir keder.

Kulağımda bir ebedî şarkı sevgili,

 Sen bitirdikçe ben başlasam seni.

Bir sanat eserinin vakur görüntüsünü sergiliyordu duvara işlenen mısralar. Evinin duvarları bir tuval, bir defter ve bir albüm   gibi kullanıldığından hayli kalabalık ve renkli duruyordu.Duvarına yazdığı son mısraları kaçıncı kez okuduğunu bilmediği bir anda uyumuştu yatağında.

Ne ruhsuz ve bilinçsiz bir leş, ne de bâtıl ve abes unsurlardan oluşmuş anlamsız, hedefsiz, sert, soğuk ve kara bir yığındı o, ve onun sevdası.

Uçsuz bucaksız okyanusların derinliklerinden ve hakikatin sonsuzluğundan kopup gelen çeşitli ve sayısız dalgalardı, hayatı doğuran bir kaynak, bir ruh, bir bilinç ve bir varlığın âyetlerinden temiz ve vefalı bir aynaydı sevgisi.

Hareket, güzellik, bilgi, değer, yetkinlik... ve dünyaya ruh, varoluşa anlam, insana değer, yaşama sorumluluk ve harekete yön veren şeylerin tamamıydı...

İlâhıyla sözleşme yapan ölümlülüğüyle insanın, tanrının ölümsüzlüğünü ruhunda taşımasıydı sevda, ilâhının gücüne, bilgeliğine ve güzelliğine ayna tutan bu anlamlı ve kutsal doğada, o’nun kalbinden alınmış bir sevgi damlasını tatmaktı ve o tadın hilafetiydi sevda... Bir kendini bilme ve bilinçlilikti sevda, seni yabancılığa ve yalnızlığa sürükleyen, ilâhi özünü sürgün eden bir sızıydı sevda... Var olduğu gibi olmanın, var olduğu yerde kalmanın, var olduğu şekliyle yaşamanın alçaltıcı ve ızdırap verici olmasıydı sevda...

Gün doğumu öncesi uykusunu yeterince alamamış olmanın mahmurluğuyla uyanmıştı genç kız, uykusuzluğunu mucizevî bir iksirin etkisindeymişçesine hissetmiyordu, var olduğu   gibi olamıyor, var olduğu yerde kalamıyor, var olduğu şekilde yaşayamıyordu o, onun hayatındayken, düşlerinin yakınındayken ve yüreğindeyken.

Yatak odasının duvarı üzerinde yazılı mısralara göz ucuyla bakarken rüyasında yazmış olduğunu sandığı yazının aslında duvarına yazılmış bir yazı olduğunu fark ettiğinde yüzünün aldığı ifade, gözleri görmeyen bir bebeğin dünyaya ilk kez açılması gibiydi gözlerinin.

Odasından bir hayaleti ürkütmekten ürken insanların ürküntüsüyle çıktı ve buzdolabından çıkardığı bir sürahi buzlu suyu başından aşağı döktü bir anda. Yerinden zıplatmıştı suyun soğukluğu bedenini, ani bir şok etkisi yarattı soğuk su benliğinde, ve dün gece o yazıyı yazdığı ânı hatırlattı kendisine suyun sert soğukluğu, rahatladı ardından, tam bir rahatlama hissetti her yanında. ’’...heey...volümünü kıs kalbinin...’’ sözlerini mırıldandı kendi kendine eli sol göğsü üzerindeyken. Elindeki cam sürahiyi tezgâhına bırakırken pazarlamayı düşündüğü ürünlerin listesini çıkardığı dosyanın ve ürünlerin üzerinde durduğu büyükçe masaya yöneldi bakışları. Ürünlerini tasnif etmekte ve ürünlerle ilgili tanıtım kataloglarını incelemekte olduğu bir anda ve bu masa üzerinde aranmıştı dün gece.

Masanın üzeri farklı ve özel ihtiyaçları karşılaması düşüncesiyle üretilmiş sayısız kalem kutularıyla kaplanmıştı. Dolma ve tükenmez, roller, versatil, fineliner, multifonksiyon  kalemlerin...kalem setleri ve kalemliklerin... oyuncaklı, figürlü, renkli, simli, ışıltılı, kokulu, led uçlu, esnek... şırınga, insan parmağı, kaktüs, papatya, bateri, kraliyet tacı görünümündeki ilginç kalemlerin ve çeşitli boya kalemlerinin oluşturduğu bir yığının ortasına oturdu  masada bir yer açarak kendine.Saçlarının ucundan damlayan iri su damlalarının masada oluşturduğu çiğ damlası görüntüsüne baktı, kendisine mutfakta duş aldırtan dün geceyi ve  duvarındaki şiiri anımsadı,ve gülümsedi bir gül tazeliğiyle,ürünlerden birinin kutusunu aldı eline ve kutunun içinden çıkardığı ürünün ürün tanıtım belgesini okudu seslice.

PARKER

Parker Pen Company, George Parker tarafından  ’’Bir şeyi daha iyi yaparsan insanlar onu satın alacaktır.’’ felsefesini temel alarak kuruldu. Parker markasının ilk çığır açan teknolojik buluşu mürekkep besleme sistemiyle geldi. George Parker’in daha güvenilir bir kalem edinme ihtiyacı ile ortaya çıkan bu marka, son tüketici odaklı araştırmaları, teknolojik devrimleri ve yorulmayan yaratıcılığı ile lüks yazım kategorisinde bir öncüdür.

Masanın üzerinde duran bir diğer kutuya ve kutu içindeki tanıtım belgesine yöneldi ve okudu seslice elindeki yazıyı.

PORSCHE DESİGN

Porsche Desing, Porsche kurucusunun torunu ve aynı zamanda Porsche tasarımcısı Profesör Ferdinand Alexsander tarafından kuruldu. Ürünlerin can alıcı özelliği tasarlanan tüm ürünlerde otomobil ve uçak yapımında kullanılan malzemelerin kullanılmasıdır.

Masası üzerinde duran tüm kalemlerin ayrı bir markası, bir tanıtım ve garanti belgesi bulunuyordu ve bütün bu belgeler bir insanın canlı bağımsızlığını barındırıyor gibiydi.

Dosyalanmış ürün listesine göz gezdirdi; Caran  Dache, Conklin, Corvus, Cross,Davidoff, Diplomat, Dupont,Faber Design, Faper Castell, Graf Von Faber Castell, Kaweco, Lamy, Montblanc, Montegrappa, Monteverde, Parker, Pelikan, Picasso, Pierre Cardin, Porsche, Rotring, Scrikss, Sheaffer, Steelpen, Visconti, Waldmann, Waterman.

Pazarlamayı düşündüğü bütün bu ürünlerin ayrı ayrı ve tek tek okuyordu tanıtım belgelerini, bu okumanın ardından ürün ve hizmetlerin satış ve dağıtımıyla ilgili piyasa verilerinin, sistematik şekilde derlendiği, kaydedildiği, hesaplandığı, analiz edildiği dosyayı ve kalemleri yerleştirdi ürün çantasına.

Gökkuşağı renkleriyle bezenmiş bir kalem kostüm geçirdi üzerine hazırlığının son safhasını tamamlamak üzere.Siyah pofuduk botlar üzerinde yükselen ince uzun kalem kostümün omuzlarından diz kapaklarının altına kadarki gövde kısmı ve kalem ucu, her bir şeridi faklı renklerde bir kalem gibi sivriliyordu başının üstünde.Büyük bir oyuncağın görüntüsü içindeydi. Büyük, sevimli bir oyuncak kalemdi bugün.

 Haftalar öncesinden belirlenmiş eğitim ve öğretim kurumlarında bir aylık bir süre boyunca sadece çocuklara yönelik küçük bir kalem semineri ve tanıtımı yapacak ve ürünleriyle ilgili iletişim bilgisi ve tanıtım kataloğu dağıtımı yapacaktı.

Belirlediği tüketici kesimi ya da alıcıyı bir ürünün veya markanın varlığı hakkında bilgilendirmenin, tüketici ve alıcıların ilgili ürünü, markayı, hizmeti ve kurumu tercih etmesini sağlamanın ve tüketicide değişim vaadi ile bağımlılık etkisi yapıp yeni arzular yaratarak var olmayan gereksinimler yaratmanın yanında tüm bu ticari ritüelleri kendi şahsına münhasır bir eğlence havası içinde yapmasını mümkün kılan bu serbest mesleğin ön hazırlığı ve her aşaması onu heyecanlandırıyor ve mutluluğunun bir parçası, bazı anlar en büyük parçası halini alıyordu hayatının.

O günün bütün bir gününü çocuklarla geçirdi, çocuklara yaptırdığı resimlerin boyamasında kullanmaları için dağıttığı numunelik boya kalemleriyle... Her biri masumiyetin çizgileriyle çizilmiş, boyanmış ve dosyalanmış resim çalışmalarını kurucusu ve yöneticisi olduğu sanat ve kültür merkezine götürmüştü günün sonunda.Bütün ticari, kültürel, sanatsal faaliyetlerinin hareket noktası bu merkezdi. 

bottom of page