top of page
KIZILIMSI 
 
İçimde, özgürlük çığlıklarına, pırıltı ve ışıltısına gebe düşüncelerle, Sana mahkûm ediyorum düşüncelerimi yine…Kızıl ve acımsı, sıkıntı yüklü ve acımasız bir ıslığa denk, iÅŸitebildiÄŸim ve iÅŸitmeyi bilmediÄŸim sesler ÅŸimdi… Derinimden bir ‘’ Ah ‘’ sesi yükseliyor ruhumun yankılı boÅŸluÄŸunda… UykusuzluÄŸumun yenik düşürdüğü yorgun, bitkin, süzgün bedenim gül kokulu meleklerin omuzlarında, kolları arasında sayısız rüyalara ve düşlere dalmışken, yanındayken renk bulan mavi gökyüzünde cennetini soluklamayı özledim derinden…Esintinin içime esmesini bekledim ıstırapla, yakıcı bir üzüntüyle ve sıkıntıyla… 

Esmedin…

Bekledim…

Esmedin… 

Rahmetinin önünde, tatlı bir haberci, müjdeci kılmadın rüzgârı bu defa…

Bekledim…

En’lerimi ve ilk’lerimi yüreğimin gözleri önüne seren bir bekleyişle bekledim…

Esmedin…

Bekledim…

Gözlerimden silinen beyazlık, büsbütün karanlığa tutkun, kesik, yanık yüreğim, dilimdeki sessiz acıklı türkü, devamı gelmeyen şarkı sözleri, düşlerime çöken o sade ve aşina gece, terk ettiğin gibi beni terk eden umut, aldığım, alacağım son nefes gibi sensizlik, terk edilmişlik… Ahh… Yine o sözler, yine o aynı ses, yine devamı gelmeyen şarkı sözleri, yine yüreğimde yükselen acıklı nağme… Zamanın zamansızlığından koparıp yüreğime yuvarladığım bir ‘’ kelimesin ‘’ yarım ve sığ…Dilimi, zihnimi, yüreğimi, nutkumu tutuklayan sensizliğinle zavallı ve garip kıldığın benliğimin bağrında ‘’Kelimeleşiyorsun Sen’’…. Elimleşen bir kelimesin zihnimde…Söze değer kazandıran sözlerle ifadesini bulmasını arzu duyduğum tüm sözleri yüklüyorum şu elim kelimeye…Yürek kalemin duvarlarında yankı bulan tok ve ince bir sesle, zaman zaman çığlığa, zaman zaman feryada dönüşen sessizliğimle, yağmur damlalarının dilini anlayan gözlerle, şartların tüm kırılganlığıyla ve hüznüyle yaşamanın güç olduğunu hissediyorum bir kalp sahibinin…Bu his sızlatır vicdanımı ve sızlatır bütün bir geceyi… Sızılarım, ötelere duyduğum özlemim, büyük isteğim bana helezonlar çizdirmeli semaya doğru dua dua… Gördüğüm ve söylediğim, söylediğim ve sustuğum, sustuğum ve düşlediğim, düşlediğim ve unuttuğum arasındadır dua dua yükselmeyen sesim ve sözlerim…İşte tam anlamıyla, tam da şu anımda rengi solar içimdeki ümidin… Kar tabakasını delip aydınlığa ulaşan kardelenin kararlılığı ve azmi bırakır ellerimi usulca…Ellerimi ellerine kelepçeleyip dünyaya meydan okumaya hazırlanan gücümün tükendiğini, belinin büküldükçe büküldüğünü hissederim ardından…Güneşim, aydınlığını güneşimden alan dolunayım, özlem ufuklarında yakar tenimi…Hasretin düşüncelerime salkım salkım damladığı an, hasret dallarına konmuş beyazımsı bir güvercinim, yelkeni parçalanmış ürkek bir sal, Nemrut yamaçlarına yapışmış bir dal gibiyim…Kırbaçlanır her dem yüreğim… Gözlerime sonbahar hâkim, yanaklarıma yağmur, ürkütür dağların nefesi nefesimi…Nefesim seni ararcasına her gün beni biraz daha terk eder…Ne zaman yakınlaşır uzaklar ? Ahh…Zaman ne zaman bir adım önümde ve ben ne zaman olacağım zamanın bir adım önünde ? Köklerim yorgun, bakışlarım süzgün… Yaklaştığım her pencerede hazin bir sonbahar manzarası, yüreğimden yansıyan, içimden taşan…Bu uzun sonbaharın sıcağı ısıtmıyor, soğuğu üşütmüyor… Köklerim yorgun, yorgun belirsizliklerle… Sanki hayat, farklı sıkıntıların acılarını ve hazlarını yaşamaya alışmaktan ibaret…Sen gidersin ama o mütemadiyen bekler…Güneşli günlerde allara, yeşillere bürünür; yağmurlu günlerde ise karalara… Ama mütemadiyen bekler seni, aynı yerde, aynı acımsı kızıllığı ile…

Gün batımının, karanlığın dibini bulduğu, sakinleştiği gecenin ardında saklıdır hayaller, umutlar, özlenenler, arzular ve istenenler… Gün içinde yaşananlar yerini, gecenin sessizliğine ve gizemine bırakır hafifçe…Gece bütün gizemiyle çöker üstünüze…Gecenin sessizliğinde karanlığın basamaklarını tek tek adımlarken hayallerin, ardından gelir hızla… Yaşamak istediklerinin peşine düşersin bir gün boyu… Hep bir yerlerde seninledir, senin peşindedir hayaller, arzular… Gece daha da sessizleşirken sen, hayallerinin, arzularının peşine düşersin bu defa… Hayaller ya seni bir dağın zirvesine çıkarmıştır ya da bir uçurumun kenarına bırakmıştır.Bazen hayalinde umutlar bir uçurumun kenarındadır…Bazen de bir sonbahar yaprağıdır rüzgârda savrulan…Yeryüzüne yayılan ay ışığı, mehtap pencereden göz kapaklarının arasına damlarken yeni bir umutla karşılamasını dilersin göz bebeklerini… Her mevsimin, her günün, her saatin, her dakikanın, her saniyenin ve salisenin ardında kalan gizi çözümlemeye gayret edersin yorgunlukla ve güçlükle…

Ya her gün doğan güneş, yine bir hayâlken bir gün batar da hiç doğmazsa ! ! !
YAREME TUZ BASTIM
 
Yareme tuz diye yakamoz bastım, tek şahidim aydı, yıldzıların ışığıydı…

Yazamıyorum…

Yazıya dönüşmüyor hislerim, yazılaşmıyor düşüncem…

Kırgınlığım, kırılmışlığım ve derin kederin etkisi içinde varlığım…

Bir hiçin hiçinliğini özümsemiş, benimsemiş insanların amaçsız, idealsiz teslimiyetçiliğine tutulmuş, tutuklanmış her zerrem…

Küçük, küçücük bir şey kadar derdim…

Küçücük…

Kalbim kadar küçük…

Kalbim kadar küçücük dertlerim…

Hayat kitabımı hangi fikirlerle, değerlerle doldurduğumun olamıyorum farkında…

Farkında olamıyorum ‘’ kardeş ‘’ ismiyle anılan insanların arasında ve hükmü, terbiyesi, eli altında bulunduğum ‘’ anne ve baba ‘’ yanında…

Hayatın aynı anda içinde ve dışında bulunan hayatımın nasıl bir anlamın, değerin, idealin karşılı olduğunu merak etmenin ıstırabı ve kahrı sardı her yanımı…

Nihat Dağlı’nın sözlerinin içinden bir soru kopuyor sözlerimin sonuna sonunda…

Bizi içimizden vurduktan sonra, en ağır sorularının bırakıp giden bir şey mi ‘’ acı ‘’ ? ? ?
 
bottom of page